Ebe salonda bekleyenlerin yanına kucağında yeni yıkanmış bir erkekle döndü. İmam bir adım öne çıktı. Kucağına aldı ağlamaya başladı, sesiz cırtlak ve çok çıkıyordu. Sağ kulağına ezanı okudu köyün huysuz ve aksi imamı. Sol kulağına kâmet okuduktan sonra ölmeden evvel annesinin koyduğu ismi sağ kulağına okuyacaktı birde. "Hasan, Hasan, Hasan." diye 3 kez fısıldadı kulağına. Hasan süt beyazı bir tenle doğmuş kara saçlı cılız bir bebekti. Öksüz yetim doğdu eli ayağı tutmaz dedesi de yaşına girmeden göçtü gitti. Bebekleri olmayan berber ve eşi bakmak için gönüllü oldular. Kucaklarına yeni kızı almış almancı gelinde Hasana süt anne oldu. Üstü başı köy halkınca verilirdi. Hasan büyüdükçe delikanlı oluyordu. Ne bir şımarıklığı ne haylazlığı vardı. Hasattan hasata koşar samandan evler yapardı. Saman balyaları dizilince ev gibi olurdu hep saman evim olacak derdi. Her sene cılız kollarla çalışır her geçen yılda beyaz teni gittikçe kavrulurdu. İlk okul üçe gelince Hasan artık esmer tenli kara saç kara gözlü bir çocuk olmuştu.