Ne vakit sana doğru bir yolculuğa çıksam, kelebekler karşılamaya çıkar yollarıma. Ellerimden tutup gökkuşaklarının altından geçirirler. Bir cennet mekânla çepeçevre sarılıp sarmalanırım. Aklım keseli beri cebime doldurduğum yıldızlar saçılır etrafa. Bizden bu kadar der, gökyüzüne ağıp giderler. Geceleri, yıldızların kaydırağı olur gökyüzü. Sevdalılar içinse umutlarını bağladıkları kadim bir dilek ağacı. Bakarım cebime, bir tane bile yıldız kalmamış olur. Her yıldız kaydığında çünkü seni dilemişim meğer, kendimi bildim bileli. İnsanoğlu, diyorum, alınyazısını önceden bilebilir mi? Nasıl bir kalemle yazılmıştır, nasıl bir şifreyle kodlanmıştır ki, malum olsun. Belki de koca Tanrı, bize torpil geçmiştir. Aynı Zümrüdüanka kuşunun aynı teleğiyle peş peşe yazmıştır alın yazılarımızı. Aynı sevda iksirine batıra batıra. Ve ilk yıldız kaydığında, ilk dileğimi dilediğimde ben, yanağıma dokunan o rüzgâr, belki de senin nefesindi...