"Takıntı ve saf korku bir araya geldi.Ya kaçarsın ya da savaşırsın.Bu bizim kaçınılmaz sonumuz." Utanıyor, sıkılıyor yüzü de kızarıyordu inci küpeli kızın. Annesinden kalan tek şeydi o küpe. Annesi kadar seviyordu onu. Evet! Bir küpeye o kadar bağımlıydı. Her sabah yüzünü yıkamadan önce kulağına geçirirdi aynanın karşısında ve her sabah eline alıp taktığı o küpe şimdi bir yabancının elinden bakıyordu ona. Gidip almalıydı ama yapamazdı. Adamın öyle bir isteği vardı ki yapmaktan fazlasıyla korkuyordu. Küpeden de vazgeçemiyordu ya! Bir hayattan vazgeçmek kendi hayatından vazgeçmekten daha zordu küçük kız için. Bir kere kaybetmişti annesini ve ikinci defa bunu görmeye de hissetmeye de tahammülü yoktu. Kayıp yalnızlar kentinin tatlı prensesi kararını vermişti. Yalnızlık esti ,rüzgardan tek farkı geçip gitmemesiydi. İçi titremişti ve korku benliğini sinsi bir hırsız misali sarmalamıştı. Annem için diye mırıldandı güç almak istercesine. Bir çift inci küpe. Annesinin öldüğünü kabullenemeyen bir kız. Yabancı bir adam. Sizce beyaz masumluk mudur?All Rights Reserved