Ruhumda dolaşan, bir günlük kelebeğin cesedini ellerimle taşıdım kalbime. Parmak uçlarımla son kez okşayıp koydum tabuta. O kelebek kalbimle ruhumun arasında bir araf olarak tekrar kanat çırpacak. Bir gülüş gözümden kalbime düşene dek orada hapsolacak, kelebeğim. Ya hayat bulacak, ya da sonsuzlukta kaybolacak.
Şimdi o kelebek gibi bir cesetten ibaretim ben. Bir kentte mucizevi şeyler yaşanırken, evin dışında kalmış, pencereden o sıcaklığı izleyen küçük çocuklar gibi hissediyorum. Hiç varolmamış bir aşkın hüznünü yaşıyorum. Hiç olmayan birinin özlemini çekiyorum. Neydi bu hissettiğim? Bu boşluk nedendi? Ruhumu delen, ciğerlerime batan bu duygu nereden gelmişti?
Yağmurla gelen o tuhaf yabancınn etkisi olabilir miydi? O yabancı bana yağmuru sevdirebilir miydi? Yağmur onun bakışları gibi düşecek miydi gözümden yüreğime?
Kirpikleri, saçları yağmurla nasıl böyle uyumlu olabilirdi? O yağmurun ta kendisiydi.
"Yağmur gibisin. Hatta yağmursun."
"Hayır, gökyüzüyüm."
"Nefret ediyorum senden anlamıyormusun?"dedim titreyen korku dolu sesimle
"Sevemiyorum ben seni olmuyor işte artık vazgeç benden izin ver gideyim"dedim artık bağırmaktan kısılan sesimle gözlerimden yaşlar durmuyordu hıçkırıkların arasında kaybolmuştum...benim isyan etmemin aksine o bana acıyan gözlerle bakıyordu ne kadar acizdim
Kolumu tutan elinden kurtarıp kapıya doğru koştum belime sarılan kollar buna mani oldu kafasını boynuma gömerek derin nefes a
ldı
"Veremem....."
"Eğer benden gitmeye kalkarsan seni odaya bile zincirlerim ama izin vermem"dedi korkudan ne yapıcağımı bilmiyordum artık yaşamak istemiyordum bu adamın esiri olmaktan bıkmıştım....