"Bazen hüzün kalbini kırmaz.Bedenini kırar." dedi sessizce.
"Ama kalbini kırması daha çok acı verir." diye onu yanıtladım.Yavaşça bakışlarını bana çevirdi ve kahvelerimle uzun uzun bakıştı.
"Yanlış." dedi aniden.
"Nedenmiş o?"
"Hüzün, bedenini kırdığında kalbin bir koruması kalmaz.İşte o zaman bir kurşun yerine on kurşun delip geçer kalbini."
Ona şaşkınlık ve aşk dolu gözlerim ile baktım.
"Ama sen, sevgilim, sen benim kalbimin komutanısın. Sen benim hem bedenim, hem kalbimsin.Ben seninle mutluyum, seninle özgürüm, seninle gerçeğim. Sen, şu lanet olası hayat denen şeyin ortasında topraklarımı sulayan yağmur gibisin, penceremden içeri sızan ay ışığı gibisin.Sen benim yaşam kaynağımsın, sevgilim." Dedi, bakışlarında derin bir duygu belirdi.Aşk...
O an ikimizinde gözlerinde aşk görüldü.
"Yaaa, seni çokkk seviyorum, Romantik Komutanım!" diye kollarımı boynuna sardım.Elleri belime yerleştiğin de huzurla gözlerimi yumdum.Kafasını kaldırdı ve dudaklarını saçlarıma bastırdı.
"Bende seni çok seviyorum ay ışığım, bende seni..."
Yaa şapşal şey senii!
Dudakları kirazı, kokusu hindistan cevizini andıran adam, aşığım sana!
Romantik Komutanım!
She was at his mercy and he knew it. Even if for some reason her life was spared her reputation would be ruined. All her honors and achievements would be swiped under the rug, overshadowed by her crime.
"So what will it be, my dear?" Tallest Purple asked, his expression becoming insufferably tender.
Tenn closed her eyes shut and took a deep breath. "I accept... I will marry you, My Tallest."