Minibüsün camına başımı yasladım. Müziğin sesini açıp şoförün açtığı arabesk şarkıyı bastırmak için özel çaba harcıyordum. Maalesef ki başarılı olduğum pek söylenemezdi. Başımı cama tekrar çevirip dışarıyı izlemeye koyuldum. Nereden bilecektim bu izleyişin başıma dert açacağını? Sırtını ağaca yaslamış saatine bakıyordu. Kafasını kaldırdığı an cama yapıştım. Bu arada araba gitmeye devam ediyordu. Uzaklaşmaya başlayınca kendime geldim. "Durdur arabayı!" diye çığırdım. Minibüs şoförü söylene söylene arabayı durdurdu. Ben kendimi ne sanıyordum acaba? Amerikan filminde falan mı? Neyse bunu düşünmek için vakit yoktu. Arabadan atlayıp geriye doğru yürümeye başladım. Gözlerimi tek bir noktaya sabitlemiştim. Yürümeye devam ettim fakat bacaklarımı hissetmiyordum. O çatık kaşlar, büyük dudaklar, simsiyah gözler... Yakalaştıkça güzelleşiyordu. Sonunda yanına kadar gittim. Gerçek olduğuna inanamıyordum. Anlamam için tek seçenek vardı: yüzüne dokunmak. Hayran gözlerle ellerimi kemikleri belli