''Her insan farklı bir bakış açısıyla bakar hayata. Kimi yıldızları izler durmadan. Kimi de eşsiz parlaklığıyla etrafı aydınlatan ayı. Ben diğerlerinden farklı olduğumu bu sözleri okurken bile anlamıştım aslında. Ben ne yıldızları, ne de ayı takip ediyordum. Benim gökyüzümde yıldız da ay da yoktu. Benim gökyüzüm simsiyahtı, siyah bulutlar çevrelemişti her yeri. Siyah bir gökyüzü korkutucu gelebilirdi bir insana. Ama bana hiç öyle gelmiyordu. Çünkü ben siyahın kendisiydim. Hayallerden uzak, gerçeklikle bütünleşmiş, karakteri simsiyah olan bir adam. Belki de aramızdaki fark buydu sevdiğim. Sen maviydin, ben siyah. Sen mutluluk kavramına yakın bir umut, ben mutluluğun kırıntılarıyla yaşamaya çalışan bir ölü. Mavinin her tonu güzeldir sevdiğim. Siyahın sadece tek bir tonu var. Bence en büyük fark bu aramızdaki. Seni sen yapan, beni ben yapan. Şimdi soruyorum sana, siyahıma mavi olur musun sevgilim? Gökyüzümde ki tek parlak yıldız olur musun? Benim tek umudum olur musun? Hadi uyan artık, o gülümsemeni bir defa bile olsa görmek istiyorum.''
Şehval Gök bir partinin dönüşünde bir kaza geçiriyor. Ona çarpan kişi onun öldüğünü düşünüp orada bırakıyor. Komaya giriyor. Kurtulup kurtulmayacağı bile belli olmayan bir kıza aşık olan kurtarıcısı Burak, onun kurtulması için dua etmekten başka hiçbir şey yapamıyor. Şehval hiçbir şeyden habersiz hastanede günlerini geçirmeye devam ediyor.
Uyanacak mı, ölecek mi? Bu sorunun cevabını herkes merak ediyor.
Galatasaray teknik direktörünün büyük kızı olan Mayıs, derbide attığı golün ardından sakatlanan yıldız oyuncuya babasının ne kadar üzüldüğünü görünce dayanamaz. Hem babası hem de düşük not aldığı stajının puanını yükseltmek için fakülte hocalarından birisiyle bir anlaşma yapar.
Sakatlanan topçuyu üç ayda sahalara döndürmenin sözünü veren Mayıs, bu sözü verirken Doruk'un ne kadar huysuz bir insan olduğundan habersizdi. Ama kendisi de ondan aşağı değildi.
Ve top kaleye, tam isabet etmişti.