"Sana ne oldu? Sürekli tek bir anı yaşıyormuş gibi bakıyorsun, Nerde takılı kaldı aklın?"
Adam Yasemin'e karşı bir borcu olduğunu bildiği için, kendi yöntemiyle cevapladı onu.
Normal bir insan gibi konuşmaya, dertleşmeye, anlatmaya hazır değildi.
"Kaldı işte.
Çayımız bardakta,
Çocukluğumuz sokaklarda,
Mutluluğumuz kursağımızda,
Sevdiklerimiz uzaklarda,
Gülüşlerimiz fotoğraflarda."
Kendi usulünce verdiği cevaba saygı duyup, çayını doldurarak önüne koydu Yasemin.
Susmak için sormamıştı o soruyu, elbette bu yanıtla da yetinecek değildi.
Yanına oturup ona dönerken, alnına düşen saçlarını parmak uçlarıyla geri itti.
Yüzünü adama çevirip, gözlerinin içine baktığında dudaklarını araladı.
"Özlemek için Nazım var,
Mavi için edip...
Rakı için Can yücel,
Sevmek için Cemal süreya,
Sevda için Ahmed Arif."
Yasemin elini adamın yüzünden çekerek, tek kaşını kaldırdı. Bu öyle bir andı ki, kadında adam da bir ömür unutamayacaktı.
"Bazen özledim diyemezsin, Nazım okuyorum dersin. Sen hangisisin?"
❝Burası Karadeniz, burada hiçbir aşk mücadelesiz olmaz.❞
"Karadeniz'e eskiden Konuk Sevmez Deniz derlermiş," dedi. Sesindeki buz dağı yüreğimi titretti.
Bunu daha önce hiç duymamıştım. Demek hırçın dalgaların sahibi olan Karadeniz'e Konuk Sevmez Deniz diyorlardı. İlk kez duyduğum için olsa gerek garibime gitmişti. Ben de buraya gelen bir konuktum.
"Peki ya, öyle mi?" diye sorduğumda bakışlarımı usulca ona kaldırdım. "Burası gerçekten konuk sevmez mi?"
"Sevmez," dedi Kuzey net bir dille. "Alır, götürür, öldürür seni. Sen de elbet gideceksin buralardan, ait olduğun yere döneceksin. Buralar hiç konuk sevmez."
Bir düşman kapıyı çalar.
Elinde ölümle bekler.
İmkânsız bir aşk başlar.