Adal, yeni üniversite hayatına başlayan, cıvıl cıvıl bir kızdır. Dost canlısı, yaşamayı seven ve gökyüzünü evi bilen biridir. Hayatına negatif insanlar ve onların yaptıkları girse bile pozitif olmaktan ve gülümsemeyi yüzünden silmeyen bir kızdır. Klişe hayatında kitap okumak, hayal kurmak ve müzik dinlemek tam ona göredir. Yaşamından mutlu tipik herkes gibi biridir. Ta ki bir gün doktor'un ona verdiği haberden sonra hayatının altüst olmasını saymazsak. Girdiği odada ona kraker veren çocuğun gözlerine bakması yetmişti. Roman sayfalarından fırlayan, kalbinin gülmesini duyuran bu çocuğun kahverengi gözleri onun kafesi oluvermişti. İlk görüştü aşk hikayelerine asla inanmazdı ama oluyordu. İlk görüşte aşık oluyordu ve bunu asla durduramazdı. Bunun yanında çok güvendiği hislerine kulak verdi. Artık hayatı tamamen bu karanlık kahverengilere hapisti. Oradan giriş vardı. Asla çıkışı yoktu. O da kendini karanlığa sunarken, hayatının tamamen değişmesine izin vermişti. Şimdi gökyüzü ve gece buluşuyordu. Ay mı güneş'i, güneş mi ay'ı yenecekti? Aral ise tam tersi siyah kuzguni gece'nin bir yansıması... Umursamaz, hayat'ı en uç ve en dip'te yaşayan bir çocuktu. Zarar verdiği ve zarar gördüğü kadar yırtıcı bir kuştu. Gökyüzü kadar parlak kız'ın odaya girmesi ile kahverengilerinin hareleri nedense canlanmıştı. Hatta koltuğa oturduğunda, kraker uzattığında, ürkek kız onun için değişken bir madde ve incelemekten zevk alacağı bir oyuncaktı. Ama işler değişkendi. Maddeler akıcıydılar. Gece ve gündüz ne kadar ayrı ise o kadar yakındılar. İki kalp bir araya geldiğinde çıkan yangınlar ve sıcaklığı herkes'in kaçmasına yetecek kadar gerçekti. Gece'nin karanlığı, gündüz'ün gökyüzünü içine hapis ettiğinde ortalığa çıkan patlama ve kalp çarpıntıları bir o kadar saf iken, bir o kadar küldü. Kim kimi yakacaktı belli