Parmenides aynı soruyu milattan önce altıncı yüzyılda atmıştı ortaya. Dünyayı çifter, çifter karşıtlıklara bölünmüş görüyordu:
Aydınlık/karanlık, incelik/kabalık, sıcak/soğuk, varlık/yokluk.
Karşıtlıklardan her birinin bir yarısını olumlu
(aydınlık, incelik, sıcak, varlık) öteki yarısını da olumsuz olarak nitelendiriyordu. Bu olumlu ve olumsuz kutuplaştırmasını çocukça denecek kadar basit bulabiliriz. Yalnız bir sorun var: Hangisi olumlu, ağırlık mı, hafiflik mi?
Parmenides şu karşılığı veriyordu: Hafiflik olumludur, ağırlık olumsuz.
Doğru bilmiş miydi, bilememiş miydi? İş burada. Bir tek şundan emin olabiliriz; hafiflik/ağırlık karşıtlığı bütün karşıtlıkların en gizemlisi, en çift anlamlısıdır. Tomas yıllardır kafamı kurcalar durur. Ne var ki, ilk kez bu düşüncelerin ışığında apaçık gördüm onu. Oturduğu apartman katının penceresinde durmuş, ne yapacağını bilmeden avlunun karşı tarafındaki duvara bakarken gördüm.
Üç hafta önce küçük bir Çekoslovak kasabasında tanışmıştı Tereza'yla. Bir saati bile bulmamıştı birlikte geçirdikleri vakit. Kız onu tren istasyonuna kadar geçirmiş ve trene bininceye kadar beklemişti. On gün sonra Tomas'ı ziyarete geldi. Geldiği gün seviştiler. Kız o gece ateşlenerek yatağa düştü ve Tomas'ın apartman katında bir hafta nezle yattı.
Öylesine çıkagelen bu yabancıya anlaşılmaz bir sevgi duymaya başlamıştı Tomas; bir çocuktu sanki kız, üzeri katranlanmış sazdan bir sepete konulup nehir aşağı yollanmıştı,
Tomas onu nehrin kıyısı olan kendi yatağında bulsun alsın diye.
Tutkulu Bir Aşk Hikayesi Sizi Bekliyor...
Not: Hikayede kullanılan karakter ve şehir isimleri gerçek ile bir alakası yoktur. Tamamen kurgulanarak yapılmıştır...
Siteye yeni taşınan çocuk kesinlikle "toptu" ve uğraşacak birilerini arayan semtin ağır abileri afilli bir iddiaya tutuşmuştu.
Kesinlikle onun top olduğuna hemfikirlerdi.
Geriye kalan tek şey kanıtlamaktı.