Bir
bilim
adamı
yoksul
bir
mahallede
yaşayan
çocukları
ziyaret
etmiş.
Onların
evlerine
ve
okullarına gitmiş.
Gördükleri bilim adamı nı çok üzmüş. Çünkü bu çocukların
yaşadıkları şartlar çok kötüymüş. Bir kalem alacak parayı
bile zor buluyorlarmış. Okulları çok küçük ve eskiymiş.
Üstelik iyi ısınamadığı için çok soğukmuş.
Bilim adamı kendi kendine;
“Ne yazık ki bu çocukların geleceği çok kötü olacak!” demiş.
Sonra bu bilgileri not etmiş.
Aradan yirmi yıl geçmiş. Bilim adamı bir gün bu çocukları
merak etmiş.
“Acaba ne yapıyorlar bunu mutlaka araştırmalıyım.” Diye
düşünmüş.
Günlerce, o yoksul çocukları aramış. Sonunda hemen
hemen hepsini bulmuş. Öğrenmiş ki hepsi de büyümüş,
başka yerlere taşınmışlar. Daha ilginci bu çocuklar doktor,
öğretmen, mühendis, avukat yada iş adamı olmuşlar.
Bilim adamı bu durumdan çok etkilenmiş. Onlara;
- Siz çok kötü şartlarda yaşıyordunuz. Nasıl bu kadar
başarılı oldunuz? Diye sormuş. Hepsi de;
- Mahalle okulundaki öğretmenimiz sayesinde, diye
cevap vermişler
Onlar, babalarının aynı çatışmada şehit düştüğü iki çocukluk arkadaşıydı.
Rize'de paylaşılan bir çocukluk... sonra sessizce kopan yollar.
Yirmi yıl sonra kader onları yeniden buluşturdu.
Yüzbaşı Yaman Ulukurt, bir terör operasyonunda bulduğu esir kadını tanıdığında dünyası sarsıldı: O kadın, Üsteğmen Gökçe Karaca'ydı.
Artık sadece onu kurtarmak değil...
Küllerinden doğan bir sevdayı korumak için de savaşmalıydı.