Rengârenk bir sürü balon hayal edin. Balonların içi en sevdiğiniz kişinin kokusuyla dolu olsun. Sonra gelip balkonunuza konmuş ve hepsi patlamış...
En sevdiğiniz kaldırıma bastığınız an ayak izinizin çıktığını ve tam oradan dünyanın en güzel çiçeklerinin büyüdüğünü hayal edin. Ve her adımınızda peşinizden geldiğini...
Dünyanın en yalnız adamının kapısının iki kere çalındığını hayal edin. Ve kapıyı çalan postacının yıllardır ona ulaşamamış, bir yığın mektupla geldiğini...
Ve genç bir oğlan hayal edin. Rengârenk balonları yutup balonların içindekileri yok saymaya çalışan... En sevdiği kaldırıma sırf çiçekler çıkmasın diye basmayıp topraktan yürüyen... Bir oğlan hayal edin. Yıllardır ona ulaşmamış binlerce mektubu görünce, adresin yanlış olduğunu düşünen... İşte, tam olarak aklınızda çizdiğiniz resmin renkleri benim tuvalimin üzerine düşmüş gölgelerdi. Ta ki o yağmurlu akşama kadar...
Jeon, içinde tuttuğu on iki yıllık kocaman aşkını bir balonun içine üfleyip balonun ipini elime sıkıştırmıştı. Ondan yaklaşık bir ay sonra,
yine yağmurlu bir gecede o balon tam da göğüskafesimin solunda patlamıştı.