Kimse bilmez doğan güneşin kendisi için acı mı, mutluluk mu, korku mu taşıdığını. Fırtına olur, şimşekler çakar. Ardından bulutlar geçer, güneş açar. Belki bir gökkuşağı oluşur. İçinde taşıdığı tüm renkler beyazdan çıkar ve siyaha döner. Dalgalar kıyılara vurduğu esnada derinlerden taşıdığı kumları getirir eteklerine, belki bir kaç deniz kabuğuyla. Fakat biz saklanmışızdır ışık girmeyen bir mağaraya. Haberimiz yoktur doğan güneşten, oluşan gökkuşağından, kıyılara vuran dalgalardan. Duyduğumuz tek şey onların yarattığı seslerdir. Gürültülü, korkutucu, nefes kesici... Ansızın birileri girer ışık olmayan karanlık hayatımıza. Dışarıdaki ışığı bir aynayla yansıtır saklandığımız mağaraya. "Gel!" der. "Gel, ne yapıyorsun bir başına karanlıkta? Bak burada her yer aydınlık."