Birini sevdiğinizde o sevginin karşılığını aramak, sonra bulduğunuza inanmak mükemmel bir süreçti bence. Duygularınızı belli etmeden davranmaya çalışmak da öyleydi. İnanın bana. Bu çabanın, yani severken aslında o sevgiyi olabildiğince uzağa itmeyi denemenin ve zaman içinde bundan yorularak pes etmenin bağımlısıydım. Evet, her şeye rağmen bundan zannedilenin de ötesinde bir haz alıyordum. Acıysa acıydı. Gözyaşıysa dibine kadar gözyaşı akıtmak da bizden sorulurdu. Biz mi? Benimle beraber ağlayan, gülen, korkan, cesareti kuşanan, kan kusan ve kalkıp kızılcık şerbeti içmiştim sadece diyen hücrelerimi yok sayacak değilim. Birini kendini kaybederek sevmek bir seçim değil sanıyordum. Aslında öyle zannettiğim ve yanıldığım tek şey bu değildi. Göğsümün ortasını yoklamak isteyen parmak uçlarımı avuç içlerime bastırdım. Sadece yanılgılarım bir araya gelse bir şehri en başından inşa edilebilirmişim gibi geliyordu. Her an dramatik konuşan biri değilim. Aslında hayatımın büyük bir çoğunluğunu bu tarz konuşmalar yapmamak için yaşamıştım. Yurt dışında yaşamaya başlamama sebep olan şey de buydu. Çocukluğunu anımsadığında bu tarz dramatik konuşmaları ya da yine dramatik görüntüleri canlandırmakta zorlanmayan biriydim. Yetişkinliği kabul edip yola çıktığımda ise arkamda bırakmayı öğrenmiştim. Belki de sadece öğrendiğini zanneden, tüm travmalarını baştan yaşamayı kabul etmiş bir aptaldım.All Rights Reserved
1 part