İlk cinayet ay ışığında işlendi.
İlk av, dolunay esnasında gerçekleşti.
İlk kan aktığında ölümü, ay ışığı kutsadı.
Günahkar, çirkin, kötü... Şeytani, ürpertici, vahşi... Cadılar için tarih boyunca hepsi ve daha fazlası dendi. Ancak onlar ay ışığında gizlenen çiçekleri, hastalıklara çare arayan insanlığın panzehiriydi. Kaçmak zorunda kalan, esir düşen, kaçırılan ve öldürülenlerden geriye çok az kalmışken cadıları ve cadı kanını koruyacak olan doğdu ay yükselirken.
Nefesinizi tutun, ihtiyacınız olacak...
Av oyunlarını bilir misiniz? Hani bir ormana hayvanları salarlar, en hızlı avcıyı bulabilmek için. Avcılar için bir zevk ve güç gösterisi olan bu oyun, hayvanlar için özgür olabilmek için bir umuttu. Şansları varsa avlanmazlardı, zaten şansızlarsa çoktan avlanmışlardır. İşte o ormanı Dünya, avları da biz evlenmemiş bakire kızlar olarak düşünün. Peki ya avcılar neydi? Onlar erkekler değildi, seri katiller hiç değildi. Onlar bu dünyadan değillerdi.
Asırlar önce atalarımız gökyüzünün tüm sırlarını açığa çıkarmak için savaşırlarken ve yeni bir dünya arayışına girerlerken bu dünyamızın sonu oldu. Keşfedilen her gezegende yeni bir hayat aradılar ve hep şu soruyu sordular; Başka canlılar var mı? Evet, vardı. Fakat biz onları bulmadık onlar bizi buldu.