'Çok güzelsin.'' Açık yeşil gözleri, gözlerimle buluştuğu anda kalbimin atışları hızlanmaya başladı ve soluğumu kesti. Onun yanında çalıştığım her saniye ona iltifat etmemem gerektiğini öğrenmiş olmam gerekirdi. Bana arkasını dönerek şirketin camlarına yürürken at kuyruğu yaptığı saçları adımlarının temposuyla düzenli olarak sallanıyorlardı. Ona en çok yakışan modelin ne olduğunu bilmiyordum. Sıradan bir topuz yapsa bile mankenleri kıskandıracak yürüyüşüyle mükemmel gözükeceğine emindim. Aynı anda hem güzeldi hem de hırçın. ''Bana bir daha iltifat edecek olursan büyütmek istediğin şirketinin adını duymak için uyumayı beklersin.'' Son kelimesinin başında dönerek yüzüme baktı. Ciddiliği insanı ürkütecek cinstendi. ''İyi ama neden? Neden seninle başka insanlarla konuştuğum gibi konuşamıyorum?'' Ağzımdan çıkanları tutamadığım için kendime kızarken siyah stilettolarının sesi kulaklarımda yankılanmaya başlamıştı. Kafamı kaldırdığımda tam karşımda yüzüme bakıyordu. ''Başka insanlarla ne konuşursun, Brandon?'' Tek kaşını kaldırarak büyük bir ciddiyetle sorduğu soruya verebileceğim bir cevap varsa da unutmuştum. ''Her şeyi.'' Kestirip attığımda güldü. ''Burası neresi?'' Geniş masasının üstüne oturmadan hemen önce sordu. ''Burası senin şirketin.'' Kafasıyla onayladı. ''Burası benim şirketim. Bu da burada benim kurallarımın geçtiğinin kanıtı. Ben senin bildiğin insalara benzemem Brandon. Eğer başka insanlarla konuşmak istiyorsan kapının yerini biliyorsun.'' Sonra yanımdan geçerek odadan çıktı ve beni tüm salaklığımla yalnız bıraktı.