Hayatımın en karanlık anı, annemin babamı vurmasıyla başlamıştı. Babam zaten hayatımı zorlaştıran bir figürdü, ama şimdi daha da zordu. Yetim olmadığım hâlde yetim kalmıştım, içimde bir yetimlik duygusu vardı. Küçük bedenim için aşırı zor olsa da, dedemden aldığım kolye beni ayakta tutuyordu.
"Dedem, 'Ne olursa olsun asla mücadele etmekten vazgeçme yarasa kızım benim' derdi. Bu hayatta başımıza birçok şey gelecek, düşeceğiz, ama kalkmamıza yardım edecek insanlar da çıkacak karşımıza. Kendimi yalnız hissettiğimde kolyeme sarılır, dedemi hatırlardım. "Sen güçlü bir yarasasın dediğini."
Yetimhanede tanıştığım o çocuk. Bartu... Benim hep yanımda olup, acılarıma ortak olmuştu. Beni olduğum gibi seven bir arkadaştı. Arkadaştan da öte kardeşim olmuştu. Ben artık onun yara|sa|lısıydım, o da benim acı ortağım.
Her düşüşümde, her zor anımda dedemin mirasıyla ayakta durur, Bartu'nun dostluğuyla iyileşirdim. Yarasalı kolye, hayatımın en güçlü sembolüydü, ve bu hikaye, sevgiyle kazanılan zaferin öyküsüydü.
Kapı çaldığında sofraya son tabakları yerleştirmekle meşguldum. Gülsüm teyze eli hamurlu olduğu için kapıyı açmamı istediğinde kapıya ilerledim.
Kapıyı açtığında uzun boylu sayılabilecek, üstünde jandarma forması olan, dik duruşlu ve oldukça sert mizaçlı bir adam karşıladı beni. Kim olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. Sert bakışları bir an gözlerime değsede hemen çevirdi bakışlarını önüne.
"Buyrun?" dedim çekingen bir sesle.
Bakışları yerdeyken, "Sen kimsin?" diye sorduğunda, yanıtladım.
"Feyza ben. Yeni kiracı."
"İyi, hayırlı olsun," dedi tekdüze bir sesle.
"Sağolunda, siz kimsiniz?" diye sormayı akıl ettim sonunda.
"Bende Eyüp, ev sahibi. Şu an sizin durduğunuz dairede yaşıyorum."
Harika, adamı kendi evine almak yerine hesap mı soruyordum cidden!