Başımıza gelecek olayları önceden bilseydik, muhtemelen kimse istemediği bir şeye maruz kalmazdı. Herkes geleceğini değiştirir, hayatını en iyi şekilde yaşamayı seçerdi. Kim bile bile kendisi için iyi olan bir şeyden vazgeçer ki? Peki siz bir dört duvarın içine kanunlar tarafından konulacağınızı bilseniz buna engel olur muydunuz? Her şeyin farkındasınız ama önünüzde iki seçenek var! Biri hayatınızı hapsederken, biri hayatınızı sonuna kadar mahvedecek! Siz hangisini seçerdiniz? Bir de bunların arasında aşık olduğunuzu, kalbinizin bir başkası için çarptığını düşünün. Kendinizden nefret ederken başkasına aşık olmak ne hissttir işte orası da tartışılır. "O gün başına geleceklerden habersiz çıkmıştı evden. Oysa belki evden çıkmamış olsa ne esirlik kalırdı ne de pişmanlık. O gün çığlıklarını duyurmak adına bağırdı ama kimse duymadı. Şimdilerde ise sustu, çünkü oda biliyordu" kader değiştirilemez bir oyundur! Bu oyun bazen seni zorlar, bazen yıpratır ama ölmene de izin vermez! Ama en acısı da her şey kötüye giderken hayatının ortasına, daha kötü hayatı olan birini koymasıdır. Peki o kişinin hayatınıza girmesi ile birlikte kurumuş topraklarınızda çiçek açtıracağını bilseydiniz yine de boka batığınız bu yerde her şeyiniz olsun ister miydiniz? Evet hayat acımasızdır ama insanlar daha kötü ve merhametsizdir. "Ucu bize dokunmuyorsa susarız, çünkü biz insanız nerde konuşulacağını ve nerede susulacağını bilmiyoruz!"