"Ben dinler, yazarım..." serisinin ikinci hikayesi.
Eve gittiğinde yine misafirler vardı, babası işten yeni gelmişti. Kardeşi de yine misafir çocuklarıyla beraber yaramazlık yapma peşindeydi. Çantasını odasına koydu, kardeşine azar çekti ve salonun kapısına dayandı, sonra mutfağa gitti. Annesi oradan oraya koşuşturuyor, misafirlere hizmet edeyim derken eli ayağına dolanıyor ve evden müthiş bir eş dost kalabalığı sesi yükseliyordu.
Onların arasında ve kendi evinde olmasına rağmen kendini büyük bir yalnızlık duygusunun içinde buldu. Yanındaki tüm sesleri alt kattan geliyormuş gibi duyuyordu. Annesinin telaşını izlemeye daldı, sonra akrabalarıyla konuşan babasına. Tüm ilgileri başka şeylere, küçük kardeşine ve dış dünyayaydı. Kendini uzun bir süre boyunca kendi halinde bırakılmış gibi ve çok soğuk birisiymiş gibi hissediyordu.
O gece öyle geçti. Gökte bulut yoktu, tabağa benzeyen ay tepeye tırmanmıştı.
Galatasaray teknik direktörünün büyük kızı olan Mayıs, derbide attığı golün ardından sakatlanan yıldız oyuncuya babasının ne kadar üzüldüğünü görünce dayanamaz. Hem babası hem de düşük not aldığı stajının puanını yükseltmek için fakülte hocalarından birisiyle bir anlaşma yapar.
Sakatlanan topçuyu üç ayda sahalara döndürmenin sözünü veren Mayıs, bu sözü verirken Doruk'un ne kadar huysuz bir insan olduğundan habersizdi. Ama kendisi de ondan aşağı değildi.
Ve top kaleye, tam isabet etmişti.