Kavga seslerinden uzaklaşırken yolu yarılamış, sakin ve biraz da ıssız denebilecek bir sokağın köşesini dönmüştüm. Serin diye tabir ettiğim hava sokakta çok bina olmamasından mı kaynaklıdır bilmem birden derinden bir rüzgarla esmeye başlamıştı. Atkımı bulmak için kaldırımın kenarına diz çöktüm ve çantamı karıştırmaya başladım. O esnada demir soğukluğunda bir çizgiyi boğazımda hissettim. Dehşetle kasıp kavrulan bedenimi kendine doğru çeken güçlü bir el, bedenimin büyük bir kısmını kaplayan bir yılana dönüşmüştü. Korkudan ellerimde ne var ne yoksa yerlere saçılmış, sadece kurban gününü bekleyen bir kuzu gibi etim seğirmeye başlamıştı. Diğer eline tuttuğu bıçağı her halinden belli güçlü bir tutuşla kavramıştı. Hareket edersem sonum olacaktı. Hareket etmezsem muhtemelen bu da bir sondu. Kulağıma eğilen kişi sıcak bir nefes üfleyerek bıçağı yavaşça gevşetti: "Yine geleceğim." Duyduğum tek şey arkadan uzaklaşan koşan adımlardı. Dizlerimin üstünde kalakalmıştım.