Farklı hapishanelerden gelen farklı hastalıklara sahip hastalar. Onlarca kişiyi öldüren katiller. Farklı acılar çeken, farklı işkenceler gören mahkumlar. Hayatlarını yaşayamayan çocuklar.
Katil, mahkum, çocuk. Biz bunlardık. Katilde olmuş, onlarca kişiyi de öldürmüştük. Mahkumda olmuş, onlarca işkence de görmüştük. Çocukta olmuş, çocukluğumuzu da yaşayamamıştık.
Şimdi ise, düzelmemiz bekleniyordu. Ya ilaçlarla, ya cümlelerle, ya da ölümle.
Duvarlara üfle, çıkışı göreceksin. Dikkatli yürü, tuzakları geçeceksin. Gökyüzüne konuş, sesini duyacaklar. Yaşayacaksın, intikamını alacaklar.
"Tatlı dile, güler yüze
Doyulur mu, doyulur mu?"
Sesli kahkahalar eşliğinde Neşet Babaya eşlik ediyordum, rakı bardağını kafama diktim ardından gözlerim karşı masaya kaydı. Dirseklerimi masaya yasladım, elimdeki rakı bardağını masaya indirdim usulca.
Geldiğimden beri bakışları bakışlarımdan ayrılmayan adama gülümsedim nazlı nazlı. Daha sakin ve yumuşak ve sessiz çıkmaya başladı sesim,
"Aşkınan bakışan göze
Doyulur mu, doyulur mu?"
Kollarını göğsünde bağlamış, bal gözlerin sahibi bana cürretkar bakışlarla bakmaya devam etti, bir ara dudağının köşesi kıvrılır gibi oldu yanımda oturan insanlar umurunda değildi o kendinden emindi. Geceyi onun kollarında bitireceğimden emindi.
***
Hikaye tamamen kurgudur. Gerçek olay ve kişilerle alakası yoktur.