Pita, üstün zekalı genç bir adamdı. Kendisi gibi olan kızkardeşi Peni'yi 3 yıl 8 ay önce kaybetmişti. Bir sabah uyandığında, bu acıyı yavaş yavaş atlattığını fark etti. Ancak, Peni'ye saygısızlık olmasın diye yaşamın anlamını bulma çabasına girişti. Peni'den sonra defalarca ölmek istedi, ama bir türlü yapamadı. Uyandığı sabah, yaşamın anlamsız olduğunu bilmesine rağmen, anlam aramaya kalktı. Bu süreçte, onun gibi olan Stilla ile tanıştı.
Pita'nın 24 saatinin konu alındığı hikaye, felsefi düşüncelerle dolup taşıyordu. Albert Camus, Sartre ve diğer çeşitli filozoflardan esinlenerek, Pita ve Stilla arasında sorgulayıcı diyaloglar ortaya çıktı. Hayatın anlamı ve anlamsızlığı arasındaki bu boşlukta duran Pita'nın içsel yolculuğu, 24 saat boyunca derinleşiyor ve karmaşıklaşıyordu. Pita'nın yaşamın tuhaf ve karmaşık doğasını anlamaya çalışırken, kendi içindeki çatışmalar ve düşünce karmaşasıyla yüzleşiyordu.