İki yakın arkadaş; gotik prenses Ezgi ve onun güneş saçlısı Ece... İkisinin birbirine uzak tarzlarına ve yaşantılarına rağmen birleşen hayatları, sevinçleri ve aşkları... Aşkları demişken; Altuğ ve Yusuf-namı diğer, Yanlış Yaptık Yusuf-
Aslında iki delikanlı birbirlerinin ne arkadaşı, ne de tanışığı... Hatta birbirlerinden pek hoşlanmıyorlar bile. Sadece Yusuf için değil; Ezgi için de durum öyle. Ece için sorun yok. O her ortama uyar, kafa rahat... Rahat da, acaba kalbi rahat mı?
Yusuf'un da içi fırtınalı, kafa karışık, kalp kapalı kutu... Neden derseniz... Çünkü Ece geri geldi. Şimdi ne mi yapacak? Basit; tabii ki arkadaşı olacak???
Ve Ezgi... Mutsuzluktan ölen Ezgi, nereden bilecekti ki mutluluğu, nefret ettiği Altuğ'da bulup bu kez mutluluktan öleceğini...
Altuğ ise... En havalı özelliğiydi kimseye aşık olmaması. Ama unutuyordu ki, aşk adamı dövmekten beter ederdi. Tabii aşık olacağını tahmin edemediği kız, eğer karate biliyorsa sadece aşk değil, kız da adamı bin beter yapardı...
Adam, şafak sökerken yığmıştı ölü denizlerini göğsüne.
Tebessümüne giydirdiği kefeni ustalıkla yüreğindeki mezarlığa kabul etmişti kadın.
Sessizliğin alevinde yanan adamla, adamın küllerinde matem tutan kadının hikâyesi...
Ne bir sessizlik bu kadar sağır edici olmuştu,
Ne de mâtem tutmak bu kadar ıssız kalmıştı.
Şişşt, şimdi kelimelerini kaldır rafa. Bu hikâye, ıssızlığın sessizliğine müptelâ.
▫'Silmesinler İzlerimi' kitabımın Ege'siyle, 'Kelebekler Sevmeden Ölmezler' kitabımın Ada'sının hikayesidir. Anlamak için kitapları okumanıza gerek yoktur. Ama okursanız ikisinin de ailesi hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz.▫