Ne yaram geçerdi, ne acım dinerdi.
Öylesine bir boşlukta avareydim. Yılların eskitemediği acılarım vardı, kabuk bağlayamayan yaralarım.
İzlerim vardı asla geçmeyen.
Bir kanser sardı bedenimi. Ölümün gerçekliği, yasım, kayıplarım çevreledi etrafımı.
Bu da geçer dedikleri hiçbir şey geçmedi. Hala ilk gün ki taze. Mezarının toprağı hala çökmedi, ama kokusu uçtu gitti.
Ellerimin değdiği toprak, okuduğum mezar taşı, akıttığım gözyaşları, okuduğum dualar, ettiğim yakarışlar; hala ilk gün ki gibi.
Kabullenmek ne zordu; dillendirmek, insanın kendine bir şeyleri anlatabilmesi ne zordu.
Oysa ölüm oradaydı işte. Baş ucumuzda, yazılmış defterimizde. Biliyorduk ama bilmek mi istemiyorduk yoksa kabullenmek mi?
Yada yakıştıramıyor muyduk acaba?
Ben ölümü ona hiç yakıştıramadım.
Öldüğünü hiç kabullenmedim.
Gerçek Ailem.
"Kalbi atmaz ama nefeste almaz,
Gözlerini açmaz ama yüreği de susmaz,
Ruhu hiç kanamaz ama ağlamayı da bırakmaz,
Başını çevirip onlara bakar ama gerçek ailesinden haberi olmaz..."
Ben Günce Kara, bir kere bile gülemeyen ama kendi derdine de dert demeyen bir insanım. Kalbim kırıktır ama ruhum derli topludur benim, gözüm yaşlıdır ama yerindedir merhametim.
"Solan çiçekleri yeniden canlandırmak için onu kökünden koparmak gerek. Bende yeniden canlanabilmek için her şeyi baştan yazmaya karar verdim."
Günce KARA.
-.-
Not: Esinlenilme ya da çalınma durumunda yasal işlemler başlatılacaktır. Kitaba saygı duymanızı rica ederim. :)