Bazen gerçekler can sıkıcı bir biçimde hemen önümüzde belirir. Fakat bizler yani faniler, onu göremeyiz, duymayız, kısaca fark etmeyiz bile. Bu hikayede böyle başladı..... Bir yaz akşamı Derin Denizin kıyısında, ateş başında toplanmışken çıka geldi. İsminin Siirii olduğunu söyledi. Uzun saçları ve uzun sakalları olan , o yaşlı anlatıcıyı nedense hiç birimiz garipsemedik. Onun sıradan yaşlı bir adam, hikayesinin de, aklı karışmış yaşlı bir adamın, garip hikayesi olduğunu düşündük. Cümleye; Günümüzden yıllar - yıllar sonraydı diye başlamıştı. Her şey, her şey gelecekte yaşandı demişti. Fakat anlattıklarının gelecekle hiç bir alakası yoktu. Tüm o vahşet, bağnazlık tam bir ortaçağ hikayesiyken, nasıl geleceğe ait olabilirdi? Ve ona gülmüşdük, oda bize bakıp burukça güldü. Bizim ona gülmemizin gerekçesi, bizim için normalken, onun bize gülmesinin gerekçesini delilik diye yorduk. Altı yıl süren yaz sezonunun sıradan bir gecesinde bizi eğlendirdiği için ona teşekkür ettik ve ayrıldık. Hikayesinin de onunla birlikte hiçliğe karışacağını düşündük. Fakat biz yanıldık! Anlattıkları gerçekti ve gelecekte geçiyordu. Bizim geleceğimizde! İdrak edemedik. Aklımız yetmedi. Yettiğindeyse çok geçti. Meğer geleceğimiz! Bizim geleceğimiz, düşündüğümüz kadar mükemmel değildi. Hepimiz kanımızda boğulduk.
5 parts