Yazacak ve yaşayacak bir şeyin kalmadığında, konuşacak ve susacak cümlen kalmadığında, düşeceğin ve tırmanacağın bir uçurum kalmadığında eşitleneceğiz. Bu eşitlik bizi birbirimize bağlayan ip olacak. Farklı yönlere koşmaya çalıştığımızda ikimizin de canı yanacak, bu yüzden yan yana koşmayı öğreneceğiz. Yalnızca ikimizden birisi öldüğünde diğeri özgür kalacak. Peşinde bir ceset sürükleyen özgürlük.. Fakat sevinme, henüz ikimizin de adını hiç duymamış bir ölümden bahsediyoruz. Ölüm adımızı duyana, adımızı ezberleyene kadar yaşayacağız. Her sabah biraz daha eksileceğiz, kum saatinin kumları gibi döküleceğiz ölüm boşluğuna. Çukur dolduğunda, son kum tanesi düştüğünde, ölüm adımızı öğrenecek. Zaman, ruhumuzu içine çeken bir kara delik olacak. Ağzımdan dökülen cümleleri korku ile izliyorsun. Korkma, korku güçsüzlüğü doyurur. Korktuğunu, masanın üzerinde duran bıçağa bakan gözlerini, aklının içinde yatan katili görebiliyorum. Bizi birbirimize bağlayan, farklı yönlere koşmamıza engel olan ipi kesip hayalini kurduğun özgürlüğe koşmak istiyorsun. Bu o kadar da zor olmamalı. Peki masanın üzerinde duran bıçağın aramızdaki ipi kesecek kadar gücü kalmadıysa ve cinayet işleme sırası bana geçerse ne yapacaksın ? Biliyorum, kim olduğumu merak ediyorsun. İçinde yaşadığımız tarihi ve neden odanın bu kadar karanlık olduğunu merak ettiğin gibi. Kim olduğumu öğrendiğinde tarihinde, odanın karanlığının da bir önemi kalmayacak. Kim olduğumu öğrendiğinde bir birimizden ayrılacağız. Çekim kuvvetimiz gücünü kaybedecek, aramızdaki ip kopacak. İkimizden birisi kuyunun dibinde kalacak.All Rights Reserved
1 part