Bir doğum günü partisinin sonunda en yakın arkadaşının öldürülmesi ile adalet ve intikam yolculuğuna çıkan Asil Han Evren, çıktığı bu yolculukta neler ile karşılaşabileceğini az çok biliyordu ama her şey bildiği gibi olmamıştı. Yanılmıştı, ilk kez değildi ama en güzeliydi. Adalet ve intikam terazisini dengede tutmaya çalışırken; bu iki duygudan daha tehlikeli bir duygunun eklenmesi ile birlikte tüm denge bozulmuştu. Terazi artık ölçmüyordu, görevi kalp ve beyin üstlenmişti. Peki, bu yolculukta gerçekler ortaya çıkacak mıydı? Asil'in amansız düşmanı her şeyi mahvedecek miydi? Hangi gerçek ortaya çıkardı bilinmezdi ama amansız düşman ile yapılan savaşta bir galip olmayacaktı. Mağlubiyetin ağır tadı, insanları yakacak ve yıkacaktı.
Ben : anneni ara.
Oğuz:ne ?
Ben: sen sinem teyzenin oğlu değil misin?
Annen onu aramanı söylüyor.
Oğuz : peki bunu o niye söylemiyor ?
Ben : şarjı bitmiş?
Oğuz : şarjı bitmişse ben onu nasıl arayacağım peki ?
Ben yazıyor...
Ben çevrimiçi...
Ben : bir dakika oha doğru?
Şarjı bitmişse nasıl arayacaksın ?
Oğuz : bu küçük detayı yeni fark etmen gözlerimi yaşarttı.
Ben : sen bana Altan altan laf mı soktun ?
Hayırlı bir evlat olup annen ara demeden arasaydın böyle olmazdı 🙃
Oğuz : şimdi de sen mi bana laf sokmuş oldun?
Ben : haspinAllah sınanıyorum herhalde , git ara ne bilim ben ya.
Laf filan da sokmuyorum ayrıca.
Oğuz : sen kimsin ?
Ben: komşunuz ?
Oğuz : komşumuz kim?
Ben : evine gelseydin bilirdin.
Oğuz :geldiğim zamanlarda oldu ama tanımıyorum seni ?
Ben : o da senin kayıbın olsun hayırsızlığı bırakıp evine uğrarsın artık belki ?
Oğuz : bu aralar sanmıyorum.
Ben : benim ruhumda hayırsızlık diyorsun.
Oğuz :hayırsız olsaydım bu vatanı korumak için canımı feda etmezdim.
Ben :ne ?
Oğuz: tek hayırsız ben değilmişim anlaşılan , komşusunun oğlunun mesleğini bilmeyen bir komşu kızı.
Ne üzücü.
Tanışalım yüzbaşı Oğuz Türk...