"Rüya Çağrısı," sürükleyici bir fantastik roman olarak karşımıza çıkıyor. Yazar, okurları gerçeklik ile hayalin, rüya ile uyanıklığın iç içe geçtiği bir dünyaya davet ediyor. Kitap, baş karakter Feride'nin sıradan bir gecede yaşadığı olağanüstü rüya deneyimi üzerine odaklanıyor.
Feride'nin uykusu, sadece bir uyku değil, aynı zamanda başka bir boyutun kapısını aralayan bir anahtar gibi işlev görüyor. Rüya dünyası, renkli bitki örtüleri, uçan yaratıklar ve sihirli ormanlarla dolu, gerçek dünyadan tamamen farklı bir evren sunuyor. Yazar, bu iki dünya arasında gidip gelen Feride'nin gözünden okuyucuyu farklı bir serüvene taşıyor.
Romanın temel teması, gerçek ve hayal arasındaki dengeyi bulma süreci etrafında şekilleniyor. Feride, rüya dünyasında kazandığı güçleri ve deneyimleri, gerçek dünyada nasıl kullanabileceğini öğrenirken, aynı zamanda kendi kimliğini ve yaşamın anlamını keşfetmeye çalışıyor. Bu içsel yolculuk, okuyuculara kendi hayatlarını sorgulama ve değerlendirme fırsatı sunuyor.
"Rüya Çağrısı," sürükleyici bir hikaye anlatımıyla, gerçeklik ile rüya arasındaki ince çizgiyi keşfetmeye cesaret eden bir kahramanın öyküsünü sunuyor. Kitap, fantastik öğeleri, içsel keşifleri ve duygusal derinliğiyle bir araya getirerek okurları düşündürüp eğlendiren bir yapıya sahiptir. Bu eser, hem fantastik roman sevenlerin hem de içsel keşiflere ilgi duyan okuyucuların ilgisini çekecek bir yapıya sahiptir.
Olay mahaline ilk kez gelmiyordum fakat ilk kez mahşer yeriydi kalbim. "İhtimal yokmuş sahiden." diye mırıldandım gözlerimden birer damla yaş düşerken. Elimde, torbanın içinde duruyor olan kolyeye göz ucuyla bakıp kesik bir nefes daha çekmiştim ciğerlerime. "Bize bir ihtimal bile yokmuş."
İlk karşılaşmamız bir sahil kasabasında, ikinci karşılaşmamız kovalandığım o yerde, son karşılaşmamız ise benim onu kovalamamla son bulmuştu. Dördüncü kez karşılaşmayacaktık. Her şey bu kadardı.
Ondan geriye elimde kalanlar ise birkaç fotoğraf karesi, iki tane kolye ve onunla tanıştırmaya can attığım evladıydı sadece.