Camdan aşağıya sarkarak insanları dikkatle izlemeye devam ediyordum. Tam iki saattir, sıkılmaksızın aşağıdaki insanları izliyordum. Elim yavaşça saçıma gitti. Saçımı açacağım sırada aşağıdan gelen bağırış ile gözlerimi kaldırıma odakladım.
"Haydi RAPUNZEL, sarkıt o güzel saçlarını! " diye patlayan ses ile binanın yüksekliğinden dolayı yüzünü göremediğim Gencin vücuduna bakmaya devam ettim,
"Bekle beni RAPUNZEL! Bir gün prensin o güzel saçlarından tırmanarak sana ulaşacak. Önce saçlarını açman gerekiyor!" sağıma ve soluma baktığımda kimse yoktu. Bağıran Gence gözlerimi çevirdiğimde son kez bağırdı.
"Ah Rapunzel, şu kalp senin için atıyor. Haydi. Aç o güzel saçlarını." elimi yavaşça saçımdan uzaklaştırarak,
"Haydi ama! Bağırıp durma. Rapunzel'in burada değil dostum, kulak zarlarımı patlattın." sinirle bağırdım.
"Yanılıyorsunuz. Benim Rapunzel'im, sizsiniz genç bayan."
-Her hangi bir çalıntı söz konusu olmaması dileği ile... Bu hikayede her biriniz Elis ile Arel.
Atakan Eralp, Birce'nin hayatına bir rüzgar gibi girip çıkmıştı. Arkasında da bir ehliyet, iki kare fotoğraf ve tutulmamış bir söz bırakmıştı. Birce ise Atakan'ın yakasını öyle kolay kolay bırakmayacaktı. Atakan'a ulaşmak için çevirdiği dolaplar biraz fazla başarılı olduğunda kendisini fenomen bir spor programının aksi ve soğuk yönetmenin asistanı olarak bulmuştu. Artık Atakan'a gölgesi kadar yakındı, yalnızca ufak bir sorun vardı. Atakan dahil olmak üzere herkes, Birce'nin kanal sahibinin şımarık torunu olduğunu zannediyordu. Atakan'ın yanına sızmak kolaydı. Ama sosyetenin prensesi Birce Soyak'ın tacını taşırken kalbine sızmak hiç kolay olmayacaktı...