Zaman geldi ve karanlık çökmeden önce teşkilatlar, ülkeye kelepçe vurdu. Darbeyle başlayan bu çağda, sokaklar cesetlerin ağırlığına boyun eğdi. Yok edilip yeniden inşa edilen bir ülkenin enkazında, kollarımızda damgalarla kim olduğumuzu bile unuttuk.
Güneş bir daha asla doğmadı. Ailemizi, çocukluğumuzu, milletimizi ve kitaplarımızı terk ettik. Her şey küle dönmüştü. Ama o küllerden doğamayanlardan biriydim. Ben: Leyla. İçimde onlarca Leyla vardı, her biri bir sırra, bir trajediye tutunmuştu. Annemin benden sakladıkları, ruhumun karanlık köşelerinde yankılanırken, hiçbir yere kaçamıyordum.
Gölgemden bir adım uzakta bir katil nefes alıyordu. Karşımda ise beni kendi elleriyle sonuma sürüklemek isteyen bir polis. Ve bir yazar... Hikâyemi yazmak için kalemini kanla bilemeye çalışan o yabancı. O da kaçıyordu benden, tıpkı bir sevgilinin korkusuyla.
Bu, yalnızca bir hayatta kalma mücadelesi değildi; bu, hayatımı kim öldürecek diye beklediğim, zamanı geride bırakmaya çalıştığım bir savaştı.
Terörler tarafından kaçırılan genç doktor, kendini hiç beklemediği bir anda mermilerin içinde bulur.
Terör örgütü liderinin yaralanması ve göğsüne saplı kurşunu çıkartmaları için kaçırılan doktor, ve doktorun orada olduğunu bilmedikleri için operasyona geçen Atmaca timi.
Peki üsteğmen Ömer Asaf, depoda gördüğü yeşil gözlere tutulup kalırsa, yahut Genç doktor İkra ona bakan o güzel ela gözlerin nefesini kestiğini hissederse.
Temiz, masum ve bir o kadar aşk dolu bir kitap sizleri bekliyor. Bakmadan geçmeyin :)