"Sen ne yaptığını sanıyorsun?" Diye sordu, sakin kalmaya çalışarak. Gözlerini yumdu kısa bir süre, sakinleşmek için. "BEN, SEN YAŞA DİYE KOKUNA HASRET KALMIŞKEN; SEN KENDİNİ NASIL TEHLİKEYE ATARSIN?!" Diye bağırdı.
Sinirle gözlerimi kırpıştırdım. "Ben yaşayayım diye öyle mi?" Diye sordum, boş gözlerle. "Ya sen beni nasıl bıraktın? Nasıl?" Diye sordum, merakla gözlerine bakarken. "Annem öldü ya benim! Annem!" Dedim, sesim titremişti. "Benim sana ihtiyacım vardı, yaşamaya değil," dedim sertçe. Bakışlarım ifadesizdi, şuan ona olan sinirim, sevgimden daha fazla. Ne zaman terazi terse döner, o zaman ben ona sarılabilirim. Sinirle kollarımı iki yana açtım. "AL! YAŞIYORUM!" Diye bağırdım. Dudaklarımdan alaylı bir kahkaha döküldü. "Tabii buna yaşamak denirse," dedim. Baş parmağımı tam kalbine yasladım. "Korkaksın sen," dedim, hiç acımadan. Onu arkamda bırakıp odadan çıktım.
Asıl benim hikâyem şimdi başlıyordu...
"Kırık Düşler"
Gözlerimi kırpıştırdım, yanlış görmüş olmayı umuyordum. Ama hayır, gölge hâlâ oradaydı ve hareket ediyordu.
Ayağa kalktım, kapıyı hızla kapattım ve kilitledim. Arkamı dönüp sırtımı kapıya yasladım. Nefesim hızlanmıştı, sanki hava yetmiyordu. Telefonuma bakıp tekrar numaraya döndüm.
"Bu noktada aramamak delilik olur," dedim kendi kendime. Numaranın ne olduğunu öğrenmeliydim. Telefonu elime alıp numarayı tuşladım. Çalan her sinyalde gerilimim daha da arttı. Nihayet biri cevap verdi:
"Bekliyordum."
Sesi duyduğum an kanım dondu. Sakin ve kendinden emin bir sesti bu, ama tanıdık değildi. "Sen kimsin?" diye sordum, sesim korkuyla titriyordu.
Karşı taraftaki kişi bir süre sessiz kaldı, ardından net ve soğuk bir şekilde konuştu:
"Bu soruyu sormak için çok geç. Artık sadece cevapları takip et."
Telefon bir anda kapanınca elimdeki titremeyi durduramadım. İçimde bir şeyler parçalanıyordu. Gözlerim telefon ekranına bakarken, bir bildirim belirdi: "Konum alındı."