"13 Nisan 2007/Kuzey Irak
Bal'ıma..
Merhaba babacım, bal kızım. Güzel bir başlangıç olmadı biliyorum. Ama ömrünün yarısı dağın taşın arasında geçen bi adam olduğum için daha afilli sözleri bilmediğimi fark ettim. Beni bunun için affetmeni istiyorum.
Bu gün çok zor bir gün babacım. Bu gün ülkenin kanatları etrafında güvenle durman için savaşacağım en zor gün. Gün geldiğinde beni affetme ama anla diye yazıyorum bunları. Çünkü ben şehit olacağımı bilerek geçiriyorum günlerimi burada. Pişmanım babacım. Sana son kez sıkıca sarılıp , seni seviyorum güzel kızım demediğim için pişmanım. Benimle güzel anılar biriktiremeden gittiğim için pişmanım. Ama gitmem gerekiyordu kızım. Benim kızım için bir ülke bırakmam gerekiyordu. Benim kızım için, güvenli bir vatan toprağı bırakmam gerekiyordu.
Seni ilk kollarıma verdiklerinde, koruduğum vatan toprağına iki katı sarıldım. Senin bir vatanın olmasını dileyerek canımı dişime taktım. Sakın ülkenden, vatan toprağından gitme. Ben senden gitmek zorunda kalsam bile, sen benden vatan toprağından gitme. Benim kızım olduğunu bilerek yaşa. O nur yüzünü vatan toprağından geri çevirme.
Benim üniformalarımı giyerken gördüm seni. Çok gurur duydum , çok duygulandım. Ben senin gözlerinde gördüm kızım Harbiyenin tozunu. Daha o günden anladım arkamdan geleceğini. Umarım görürüm bal kızım, beraber koruruz vatan toprağını. Buralarda günler çektiğimiz bir mercan tesbih gibi, zikrimiz aynı ama ölüme yaklaştığımızı bilerek çektiriyorlar.
Subay olduğunda, sakın babası yüzünden gelmiş dedirtme arkandan kızım. Eğer bir şey diyeceklerse arkandan, babasının kızı desinler. Babasının cesur, yürekli kızı desinler.Ayak bastığım hiçbir toprağı yetim bırakma babacım.
Seni çok seven, Baban.
Binbaşı Mehmet Duman ZEYREK. "
Onlar... ateşle barut gibiydiler. Bir araya geldiklerinde yanmamak imkânsızdı. Cihan ile Alya'nın hikâyesi başından beri imkânsızdı; yasaklarla, engellerle, göz göze geldiklerinde bile içten içe yanan bir tutku ile örülmüştü. Birbirlerini sevmekten vazgeçemediler ama yan yana durmaları bile felaketi çağırıyordu.
Cihan için Alya dokunulmazdı. Elini uzatsa yanacağını biliyordu, ama kalbi her defasında ona koşuyordu. Alya ise kendi içinde fırtınalar taşıyordu; hem sevgisinin büyüklüğüyle hem de anneliğinin ağırlığıyla. Onu vazgeçilmez yapan şey belki de buydu: ulaşılmaz, yasaklı ve bir o kadar da gerçek oluşu.