-Hayır bırakma beni,ben yalnız kalamam,ben sensiz kalamam.
+Sen bensiz kalabilirsin. Çünkü ben hiç var olmadım kibrit ateşi.
-Hayır oldun hayatımın,kalbimin merkezisin sen benim.
Söylediğim şeyle yavaşça bana döndü. Önce gözlerimiz çarpıştı. Sonra düşüncelerimiz.
Ve en sonunda kalplerimiz...
Sonrasında da beklediğim o soruyu sordu.
+Senin kalbin var mıydı?
Sorduğu soruyla duraksadım.
Benim bir kalbim yoktu. Kalpsizdim ben...
Benim kalbim kalpsizin kalbiydi.
Herkes gitti. Geriye bir tek ben ve artık yaşamayan,atmayan ama var olan kalbim kaldı.
Yaklaşık 7 saniye sonra istediği cevabı dile getirdim.
-Kalpsizin de kalbi varmış...
Güldü benim bu cevabıma. Sonra elime bir şey bıraktı. Bu bil güldü...
Ama cansız,solgun ve solmuş bir güldü. Tıpkı benim gibi...
Ardından bana söylediği ilk ve son cümleyi söyledi...
+Bu çiçek solduğunda tam burada olacağım kibrit ateşi,tam bu noktada,bizim savaşımızın bittiği ama başladığı noktada...
-Hayır gitme yapamam,yalnız kalamam ben Hayır.
"Tatlı dile, güler yüze
Doyulur mu, doyulur mu?"
Sesli kahkahalar eşliğinde Neşet Babaya eşlik ediyordum, rakı bardağını kafama diktim ardından gözlerim karşı masaya kaydı. Dirseklerimi masaya yasladım, elimdeki rakı bardağını masaya indirdim usulca.
Geldiğimden beri bakışları bakışlarımdan ayrılmayan adama gülümsedim nazlı nazlı. Daha sakin ve yumuşak ve sessiz çıkmaya başladı sesim,
"Aşkınan bakışan göze
Doyulur mu, doyulur mu?"
Kollarını göğsünde bağlamış, bal gözlerin sahibi bana cürretkar bakışlarla bakmaya devam etti, bir ara dudağının köşesi kıvrılır gibi oldu yanımda oturan insanlar umurunda değildi o kendinden emindi. Geceyi onun kollarında bitireceğimden emindi.
***
Hikaye tamamen kurgudur. Gerçek olay ve kişilerle alakası yoktur.