Çok eski zamanlarda, Orta Asya'nın uzak bir köşesinde bir turna kuşu yaşarmış. Bu turna kuşunun görevi uzak diyarlara özgürlük taşımakmış. Hem öyle sıradan bir kuşta değilmiş. Çok ama çok güzelmiş. Bir bakan dönüp bir daha bakarmış. Gözleri ay gibi parlakmış. Kanatlarında da her renkten varmış, bir tek al renkten yokmuş. Herkes onunla konuşmak , görüşmek istermiş ama turna kuşu sürekli başka diyarlara özgürlük taşıdığı için onu görmek çok zormuş. O gittiğinde tüm kuşlar onun yolunu gözlermiş.
Bir gün bizim turna kuşunun yolu Anadolu'ya düşmüş. Onun göklerinde uçarken bu diyarı çok beğenmiş. Her köşesi ona cennet gibi gelmiş. Sonra her vakit buldukça kaçıp kaçıp Anadolu'nun göğünde uçmaya başlamış. Bu Anadolu'nun göğünde de dalgalanan bir al bayrak varmış. Bu al bayrakta turna kuşuna aşık olmuş. O her gelip, göklerinde onun gibi dalgalandığında onu izlemeye başlamış. Bir gün onu izlerken, kanatlarında hiç al renk olmadığını fark etmiş. Daha sonra o her geldiğinde kendi renginden biraz biraz turna kuşuna vermeye başlamış.
" Ama böyle bayrağın rengi solmamış mı ? "
" Solmamış çünkü ona rengini veren bir güç varmış. O gücü kaybetmedikçe hiç solmazmış. Bizim al bayrak turna kuşunu renginden verdikçe , turna kuşunun her yeri allanmaya, güneşte bir yıldız gibi parlamaya başlamış. Bayrakta ona daha da aşık olmuş. Artık bizim turna kuşuna herkes 'Allı Turna' demeye başlamış."
"Sonra ne olmuş ? Turna kuşu fark etmiş mi bayrağın aşkını? Kavuşmuşlar mı ? "
" Fark etmiş. O da kendine rengini veren bu bayrağa aşık olmuş. Her seferinde bu bayrağın gölgesine sığınmış. İki aşık kavuşmuş. Turna kuşu başka diyarlara özgürlük taşımaya devam etmiş, al bayrakta ona rengini vermeye devam etmiş. Ömürlerinin sonuna kadar Anadolu'nun göklerinden birlikte süzülmeye devam etmişler..."
Kardeşi Mert için gittiği bir barda seçtiği bir adamdan hamile kalmayı planlayan Duru'nun tek amacı doğacak olan bebeğinin kardeşine nefes olmasıdır.
Duru amacına ulaşır fakat bilmediği şey ise seçtiği adamın karanlık dünyasıdır.