"Neler oluyor?" diye fısıldadım korkuyla. Az önce bir yemek masasındaydım. Şimdi ise saatler önceki ana dönmüştüm. Yaşlı kadın yüzüğü avuçlarımın içine bıraktı. Yüzünde buruk bir tebessüm vardı. "Sen hep oraya aittin Lena. Burada cezanı çektin ve şimdi ait olduğun yerdesin." dedi, eli elimin üstündeydi. "Açık konuş Moi-même. Ben hiçbir şey anlamıyorum. Kafayı yiyeceğim." dedim öfkeyle. "Beni iyi dinle Lena. Sana hikayeni anlatacağım." sözleri belki başlangıcımın belki de sonumun habercisiydi ama asla normal şeyler olmayacaktı. "Sen Labirent'e aitsin. Senin hikayen orada, senin ailen orada." Senin hikayen orada, senin ailen orada. Nefes dahi almadan onu dinledim. "Yanlış duymadın Lena. Sen kimsesiz değilsin. Senin ailen orada. Sen Labirent'in aydınlık tarafının kraliyet ailesindensin. Senin baban oranın kralı. Annen, ablan ve abin var senin." bir şeyler diyordu ama kalbim o kadar hızlı atıyordu ki anlayamıyordum. Sol yanağıma biri dokunur gibi oldu. İrkildim. "Hatırlamıyorsun çünkü bu sana verilen bir cezaydı. Sen öldün Lena. Seni orada öldürdüler ve buna sen sebep oldun." öldün diyordu ama yaşıyordum ben. Kalbim atıyordu. Ben kimsesizdim. "Aşk seni öldürdü Lena." elimin üzerinden elini çekip sol göğsümün üstündeki doğum lekeme dokundu. "Sevgi seni kör etti Lena." eli yavaşça boynumun arkasındaki doğum lekesinin oraya gitti. "Sen öldün. Kurallar çiğnendi. Labirent senin öldüğün güne kadar defalarca tekerrür etti. Sadece katiller unutmadı, katiller sonu bilerek aynı anları defalarca yaşadı. Sana verilen ceza ise kuklacı tarafından oldu. Başka bir evrende seni öldüren yaralarından tekrar doğdun. Ve Lena bu senin hikayen." ben ölmüştüm, benim ailem vardı. Lena'nın kimsesiz hayatında öğrendiği gerçeklerle ait olduğu evrene gittiği fantastik hikayesini okumaya var mısın?