Biz o'yduk işte, basit sanılan bir yarışmanın yarışmacılarıydık biz. Tek derdimiz bırakıldığımız ortama adapte olmak gibi. İçeride canımız yanıyor, acı çekiyorduk. Ama seyircilerin gördüğü tek şey renkli bir kutunun içindeki küçük figürlerdi... Yaralandık, ağladık, kaynadık, parçalandık ve öldük. Onlar ise sadece izlediler...
Kendi ellerimizle ölümümüzü kabul ettik, sonra aldılar bizi arabalarla, bilmediğimiz bir yere götürdüler. Yarıştırdılar bizi doğayla, mahkûmu olduk mevsimlerin. Olur da kurtuluruz diye bekledik yeni mevsimlerin gelmesini, beklediğimiz gün geldi, biz gittik... Meğer mevsimleri değil, ölümümüzü bekliyormuşuz biz.
Bir yarışma düşünün, kana susamış canilerin heyecanla izlediği, acımasızlığın temsili. Bir yarışma düşünün ki yarışmacılarını öldüren yapımcının "En İyi Program Ödülü"nü aldığı... Bir yarışma düşünün, tek derdi adaptasyonmuş gibi. Bir yarışma düşünün ki 12 kişiyi zorlu şartlarda yarıştırsınlar, soğuk, sıcak, açlık demeden sınasınlar. Bir yarışma düşünün ki yarışmacılar kurtulmak için esiri olduğu mevsimi beklesin. Bir yarışma düşünün, adı da Mevsim Bekçileri olsun.
Ben Hilal Karayel, Mevsim Bekçisi. Bu da benim mevsimlerimin hikâyesi...
"Elimden tutup yatak odasına götürdü. Beni yatak odasına götürürken istediği her şeyi yapmaya istekli olduğumun bilincindeydim. Vücudumu beğenmesini ve çekici bulmasını seviyordum. Çok formda göründüğünü, çok sert ve adaleli bir vücudu olduğunu düşündüm ve bedenini hissetmek istedim. Gözlerinde beni ne kadar istediğini açıkça görebiliyordum ve bu beni her şeyden daha çok mutlu ediyordu. Genç bir adamın olgun vücudumu arzulayabilmesi heyecan vericiydi."
Normal bir ev kadınıyken, kocasının başına gelen felaket sonrası kendisini kocasının patronunun sekreteri olarak bulan kadının öyküsü.