İlk anısı yedi yaşındandı. Aynanın karşısında, bedenindeki yaraları inceliyordu. Masum bir çocuk olmasına rağmen, boynunda büyük bir günahın izini taşıyordu. Yaraların nasıl açıldığını hatırlamıyordu, gözleri sağ göğsündeki simsiyah gölgeye takılmıştı. Sonra sol bileğindeki beyaz lekeye baktı, bu ölüm tanrısının bir hediyesiydi. Kendisine hiç bahsedilmemiş bir kehanetin oyuncağı olduğunu bilmiyordu. Adı bile kendisine değil, kehanetin taşıyıcısına aitti. Bir peri masalında değil, bir kâbustaydı. Kafası boştu, aynaya bakıp hissettiği bedende hakimiyet kurmaya çalışıyordu. Yedi yıl boyunca bir kere bile parmağını kaldırıp hareket etmiş miydi? Kendisini bir şeyden mahrum hissediyordu. Bir bariyer artık yok gibiydi, hiç bilmediği bir şeyin eksikliğini nasıl hissedebilirdi? Küçük kız, zihin muhafızının öldürülmemesi için verdiği savaşı unutmuştu. Savaşın yaralarını taşıyan bedenine boş boş bakıyordu. Neden savaştığını bile hatırlayamıyordu, zayıf zihnini koruyan son umut da can vermişti. Aynada kendi gözlerine baktı, kafasını korkutucu bir yavaşlıkla yana eğdi ve aynadaki gözlerinin üzerine dokundurdu. Bildiğin tek kelime dudaklarından, anlamını bile bilmeden dökülürken ilk kez kendi sesini duydu. "Grazdva."