Adım attıkça kalabalık gözlerimin odağına giriyordu. Yavaşça açılıyorlardı, bir vebalıymışım onlara da veba bulaştırıp öldürecekmişim bakışlarıyla geri çekiliyorlardı. Fısıltılar duyuyordum, ben fark edilince başlayan fısıltılar. Beni tanıyorlardı? Ben onları tanımıyordum ama... Bir anda büyük bir patlama duydum. Yer titremişti, önümde, ileride şeffaf\kristal kocaman bir taş vardı ve üstüne kan sıçramıştı. "Şeffaflığın üstüne kan damladı ve savaş yine yeniden başladı. O doğduğu an barış bitti." Bir kehanet gibi sözler döküldü semadan. Ruhum boğuldu ve etrafımı kan kokusu sarmıştı. Buğulu yüksek ses yerini sessizliğe bırakmıştı. Kalbim acıyla çığlık atarak hızlandı. Uğultular kesik kesik kulağıma geliyordu. Zaman kavramını yitirmiştim. Ne oluyordu daha doğrusu ne olmuştu. "Okula hoş geldin Süveydanın kızı." Zamanımı öldürmüşlerdi. Gitmeme izin vermeyeceklerini bu cümleyle anlamıştım. Sakince içimden fısıldadım, "Hoş buldum." Geceye gömülmüş hisler, gölgelerin varlığında sinsice ölürler.
1 part