"Seni arasam kaçıp giderdin Birce..." dedi ne yapacağımı adı gibi biliyordu.
Omzundan itip,
"Sen de Erhan Altun'un eline geçmem pahasına aramadın beni öyle mi? Hayatım da senin kadar bencil insan görmedim."
"Onların peşinde adamlarım vardı Birce, sen benimsin kimse bunu değiştiremez." diye tısladı yüzüme.
İşaret parmağımı kalbine bastırıp ittim tekrar,
"Ben senin değilim, kimsenin malı değilim. Değiştir bu kafayı artık."
Söylediklerim ile dişlerini sıktığında özenle kısaltılmış kirli sakallarının süslediği çene kemiği seyridi ama çabuk toparladı.
"Baba imam efendiyi arayın gelsin, Birce hanım da artık kime kafa tuttuğunu anlamış olur bu sayede." Dedi tüm özgüveniyle.
Bu kez benim kaşlarım çatıldı, annemle babamın sessiz kalışı onun duruşunu daha da dikleştirirken,
"Ne imamı Hâkim? Ne saçmalıyorsun sen?" diye sordum tüm hırsımla.
"Berdel olsun diye bekleyenleri nasıl boşa düşüreceğim sanıyorsun Birce, ancak evli olursan bu işten kurtulursun." dedi saklamadığı bir mutlulukla. "Sana demiştim hatırlıyor musun? Sen benim kaderimsin, hep bir Karademir olarak kalacaksın demiştim. İşte o gün geldi Birce ya benimle evlenirsin yada Berdel bedeli olursun ki ben buna asla müsade etmem."
Karşımda burnunu kibirle havaya diken adama sayılı dakika katlanamazken nikahlısı olmak ölüm gibiydi.
Amcamın sesini duydum peşi sıra,
"Kızım sen babanın tek varisisin, Karademirlerin bunca emeğini seninle beraber Altunlara sunamayız. Sen Karademir olarak kalacaksın, bunu bize borçlusun."
Derin bir nefesi ciğerlerime çektim,
"Ben kimseye borçlu değilim amca, oğlunla da iki Dünya bir araya gelse evlenmeyeceğim. Bunu hepiniz aklınıza sokun deyip kapıya yürüdüğüm sırada sessizce olan biteni dinleyen Sancar abi ile göz göze geldik.
"Beni bunun için mi getirdin? Yazık ban
Muhtemel Aşk'ta yarım kalan aşkların hikâyesi... Önce Muhtemel Aşk hikayemi okursanız kafa karışıklığı yaşamazsınız.
Baklavanın kalanı nerede? Bekir çok severmiş birkaç dilim koy bir tabağa hadi." dedi. Elimdeki işi bırakıp kilere geçtim tepsiyi alıp geri dönüyordum ki Yaren'in "Bende baklava istiyorum" deyip tepsiye asılması ile tepe taklak olan tatlı halıya saçıldı.
Mutfak da ben, Yaren ve Fatma vardı ama kimse yokmuş gibi bir sessizlik oldu. Yaren teyzesinin yüz ifadesinden korkmuş olacak eteğime tutunup kendini saklamaya çalıştı.
Fatma üzerime doğru iki adım attığında dibime kadar gelmişti. Kısık tutmaya çalıştığı sesiyle,
"Bilerek yaptın değil mi? Rezil olayım diye yaptın?" diye dişlerinin arasından yılan gibi tısladı.
"Ben birşey yapmadım, sen de gördün Yaren çekince tutamadım döküldü." dedim içime kaçmış sesimle. Öyle kötü bakıyordu ki Yaren olduğu yerde yok olmak ister gibi saklanıyordu. Onun aksine beni saklayan da saklayacak olan da yoktu.
Öyle de oldu, ardına saklanacak kimsem olmayınca Fatma saçlarıma yapışıp beni hırpalamakta bir mahsur görmedi. Bir eli ile kolumu sıkarken diğeri ile saçlarımı çekiştiriryordu.
Ettiği hakaretler de cabası, içeri eli boş olduğu için gidemedikçe siniri artıyor bana şiddet olarak geri dönüyordu. Elinde kalan tutam tutam saçlarımın acısı, eteğime sarılmış ağlayan çocuğun göz yaşlarına karışıyordu.
Kapıdan Esma ablanın,
"Fatma...!" diyerek uyaran sesi duyulunca da bırakmadı beni. "Yaren buraya gel annem deyip mutfağa girdiğinde kardeşinin kulağına ne dediyse saçımda ki ellerini ateşten kaçırır gibi çekti. Sertçe yutkunup arkasını döndüğünde, kapıda bizi izleyen Bekir ağayla göz göze geldi.