1950'ler Türkiye'sinde, dünyaları isteyen bir genç kızın öyküsü.
Nermin, yaşamına son vermek istediği soğuk bir İstanbul gecesinde güzel bir kadınla karşılaşır. Kadın onu evine davet eder ve aralarındaki çekinceye rağmen dertleşirler. Ancak Nermin, kadının köşkünde uykuya daldığı an; 1950'lerin Ankara'sına, hayallerini gerçekleştirmek üzere İstanbul'a kaçma hayalleri kuran 17 yaşındaki Rehiye Ağaçlıtepe'nin hayatına uyanır.
Daha önceki tüm yaşamlarında çocuk yaşında ölen ve çok yakında 18 yaşına basar basmaz yine hayatının sonlanacağına inanan Rehiye, ölmeden evvel yapılacaklar listesi hazırlar.
Bir gece, çocukluk arkadaşı Üsküdarlı'nın kapısını çalar ve onu İstanbul'a kaçırması için yalvarır.
Ancak Rehiye'nin bu masum yolculukta hesaba katamadığı bir şey vardır. Üsküdarlı'ya duyduğu güven, giderek bambaşka hislere dönüşecektir.
Melis, annesinin kaderini yaşayan bir genç kızdı.
Babası ve abisi tarafından ayak bağı gibi görülür ve onlar için para kaynağı olmaktan ileri gidemezdi. Ama günün birinde, celladı olan kişi ona hayatının aslını gösterdi, bir intikam uğruna ailesinden koparıldığını söyledi.
Seneleri acıyla geçen Melis, kendini yepyeni bir sayfa açmış halde buldu ama hiçbir şey beklediği gibi değildi. Olamazdı.
Çünkü onun sevilmeyecek çok yanı vardı.
"Koskoca evinize bir beni sığdıramazdınız. Madem sığdıramayacaktınız, o zaman beni o cehennemden neden kurtardınız?"