Ardından alayla devam ettim:" Tabii sizin gibiler nereden bilecek sevmeyi. Sen ne sevilmeyi ne de sevmeyi hak ediyorsun!"
Hakan'da oturduğu yerden kalktı ve aramızdaki iki adımlık olan mesafeyi'de kapatarak, bana doğru yaklaştı. Şimdi ona, hafiften kafamı kaldırarak, ateş gibi yanan siyahlarına, öfkeyle genişleyen burun deliklerine ve kasılan yüzüne bakıyordum. Tenime değen sıcak, sinirli nefesini hissediyordum.
" Demek benim gibiler sevilmek nedir bilmiyor? Ne sevilmeyi ne de sevmeyi hak etmiyorum öylemi? Seni hangi benim gibiler sevmedi, değer vermedi, kullandı da böylesine agresifsin. Merak ettim doğrusu. Senden kurtulmuştur gerçi. Senin gibi böyle her şeye ön yargılı yaklaşan birisine kim değer versin, kim sev-
Hakan cümlesini bitiremeden odanın içinde yankılanan bir tokat sesi; her şeyi, herkesin dilini lal etmişti.
Evet o tokatın sahibi bendim. Sınırlarımı aşmıştı. Hakan; yavaş yavaş bana doğru döndü, yüzünde ileriye gittiğinin farkında ama geri adım atmayacağını belli eden öfkeli bir ifade vardı.
" Sakın. Bak sakın o cümleyi tamamlama. Sınırlarımı aşma benim. " dedim içimde hissettiğim öfkeyle bağırarak.
Hakan'ın yüzüne biraz daha yaklaştım, burunlarımız birbirine değiyordu, sıcaklığını
her bir yanımda hissedebileceğim kadar
yakındım artık ona. Kısık ama tehlikeli bir şekilde devam ettim, ardından.
" Beni karşına almayacaktın. Senin yaranı ezerek küle çevirir, burayı yakarım. "
Hakan bana doğru bir adım attı. Artık mesafe yok denecek kadar azdı. Kokusunu tam olarak alabileceğim ama sinirden bunu düşünemeyeceğim bir andaydım. Kulağıma doğru eğildi ve sinirle fısıldadı;
" Ezdiğin kadar ezer, yaktığın kadar yakarım Ateş lalesi !"