Siyah naylon yağmurluğum sırılsıklam olmuştu. Tir tir titriyordum. Çok yorgundum ama birazdan derin bir uykuya dalacaktım, bir daha kalkmamak üzere. Köprünün diğer tarafına çıktığımda taşlara tutundum. Gözlerimi kapattım ve ondan geriye saymaya başladım. On. İntihar zayıflık değil. Dokuz. Güçsüz olup güçsüzleşmektir. Sekiz. Merhametli olmak kötü bir şey değil. Yedi. Kimsesizim. Altı. Hiçim. Beş. Tükenmişim. Dört. Olmuyor. Üç. Çabalamak salaklıktır. İki. Sonsuzluk diye bir şey yok. Bir. Bitti. Sıfı- "Dur! Ne yapıyorsun?" diye sordu tanımadığım yabancı bir ses endişeyle. "Ne yapıyor gibi duruyorum?" dedim sinirle. "Bir dakika?" dedi şaşırmış bir ses tonuyla. "Sen beni duyabiliyor musun?" kaşlarımı çattım ve ıslak saçlarım ve yüzümle ona döndüm. "Dalga mı geçiyorsun benimle? Git buradan!" dedim bağırarak. "Ama ben." sözünü kestim. "Biliyorum, ölüsün." dedim nefesimi dışarıya vererek. "Neden intihar ediyorsun?" diye sordu tekrardan. "Bir insan çaresiz ve kimsesiz kalınca başvuracağı tek şey intihardır. Onu ancak intihar kurtarır. Ölüm kurtuluştur." dedim yabancı ve ölü adama. "Hayır ölüm kurtuluş değildir. Ölüm kaçmaktır." dedi bağırarak. Kafamı yana salladım. Yağmur hâlâ sicim gibi yağıyordu. "Bak, seni tanımıyorum ve ne yaşadın bilmiyorum. Ama şu an hayatta olmak için her şeyimi verirdim. Sahip olduğun şansı başkaları bulamayabiliyor." dediğinde gözlerimden yaşlar birer birer akıyordu. "O şansı ziyan etme." dediğinde kafamı gökyüzüne kaldırdım ve haykırdım. "Ölümün eşiğindeyken bile rahat yok anasını satayım!" diye bağırdım. Bir kişi hem hayatını kurtarıp hem de mahvedebilir mi?All Rights Reserved
1 part