Zamanı kendine oyuncak bilen bir cadı geleceği gördü ve geçmişi yaktığında artık kendisi de bir geçmişti.
Kana bulanan kum taneleri.
Ay oldu, yıl oldu ve cadı yandığı yerde yıllandı. Vücudu çürüdü, teninden zehir fışkırdı ve yalanlarla dolu bir kazanda kaynarken kalbi onun ismiyle atıyordu.
Yalan kazanı.
Bir kuş düştü, kırık kanadı kazana çarptığında kazan döküldü. Cadının kalbi taş kesildi, kanı dondu ve bir kıvılcım cadıyı dirilttiğinde o kıvılcım cadının kendisiydi.
Bileklere bağlanan balonlar.
Cadı, halının altına süpürdüğü hayallerini halının altından kaldırdı ve hayallerini gördüğünde acıyla kalbi fokurdadı.
Gerçek şarabı.
Cadı, kirpiğinden akan kanlarla hayallerini izlerken ahşap bir şövalye elindeki zehri cadıya içirdi, kulağına yalanlar fısıldadı ve kendi de söylediği yalanlara inandığında elindeki kör bıçağı cadıya sapladı.
Hediye yârdan bıçak.
Zaman bir darağacına çıktı ve urgan zamana dolandı, cadının saçları alev aldığında geçmiş artık yoktu.
Yağmur yağdı, rüzgâr esti; küller uçuştu ve onun urganı tutan ellerine konduğunda cadının dudaklarından vavelyalar kopuyordu.
•kapak | boynunayaslabeni•
instagram: eskimisprangalar
©Tüm hakları saklıdır.
rica ediyorum, bu hikâyede başka bir hikâyeden bahsetmeyin ve aynı nezaketsizliği diğer insanlara da yaşatmayın.All Rights Reserved