Hayvanlara uygulanan korkunç deneyler sonucu dünyayı sarsan bir felaket meydana gelir. Dünya "Tanrının Unuttuğu Yer" haline gelir ve insanlığın çoğu yok olur. Şehirler terk edilmiş, kasabalar ve köyler sessizliğe gömülmüştür. Ancak, hayatta kalanlar arasında umutsuzluk ve karanlık bir gelecek korkusuyla mücadele eden iki adam vardır.
Kaderleri bir araya getiren zorlu koşullar altında, karakterlerimiz, hayatta kalmak için birlikte mücadele etmek zorundadır. Ancak, çaresizlikle dolu bu yeni dünyada, beklenmedik bir şey olur: aralarında güçlü bir bağ ve derin bir çekim gelişir.
İkisi de kendi kişisel trajedileriyle yüzleşirken, hayatta kalmak için birlikte çalışmanın yanı sıra, birbirlerine olan duygusal bağları da güçlenir. Ancak, tehlikelerin ve sırların her köşede dolaştığı bu dünyada, aşkın ve umudun gücü sınanacaktır.
"Tanrının Unuttuğu Yer" kitabı, dünyada hayatta kalmaya çalışan iki adamın hikayesini anlatırken, insan doğasının gücünü, dayanıklılığını ve sevginin sınırsızlığını keşfeder. Bu etkileyici eserimde, okuyucularımın derin düşüncelere ve duygusal bir yolculuğa davet ediyorum.
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....