Küçükken herkesi kendime eşit görürdüm. Bilmezdim statü diye bir kelimenin varlığını. Benim için ilerlemek ve büyümek sadece fizikseldi. Koşmayı bilirdim ben dağ bayır dinlemeden... Adı gibi rengarenk olan Mülevven Dağlarına tırmanmayı. Zaten nerde dik, ulaşılması zor bir yol varsa orda ben vardım. Şimdi geçmişe bakınca anlıyordum da belliydi ta o zamandan hata yapacağım. Ama kimse beni uyarmamıştı. Ya da ben gerçeklerden kaçtığım gibi olacakları da görmezden gelmeyi seçmiştim. Kızmaya da hakkım yoktu farkındaydım ama ilk defa böylesine seçimsiz kalmıştım. Elimden alınan hakka itiraz etmek istemiştim, ben sizin çizdiğiniz sınırlardan taşarım demek istemiştim ama yüzüme inan tokat ve eğilen başımla dizlerimin üstüne çökmüştüm. Dün gibi hatırlıyordum konağın ortasında hüngür hüngür ağlayan annemi ve ağlamaktan sarsılan omuzlarını sıkıca tutan babamı. O gün anladım ben sınırların sadece büyüğe saygı küçüğe sevgi olmadığını. O gün öğretildi bana soyadımın anlamı. Ne olursa olsun dedim o gün. Ne olursa olsun dik duracaktım. Ağlamaktan bitap düşmüş annem için. Kaldırdım kafamı omuzları düşmüş babam için ve kendime söz verdim eğer ki bana ait olan hakka geri kavuşursam arakama bakmadan gidecektim. Ben Sarp Sadık sözümü bir güzel çiğneyecektimAll Rights Reserved