Bir süre ikimizde sessiz kaldık. Söyleyecek çok şeyim vardı ama kendimi bir türlü serbest bırakıp konuşamıyordum. Kısa bir süre sonra yönünü tamamen bana döndüğünü hissettim ama zümrütlerine bakmaya çekindim. Onu ne kadar çok kırdığımı yeni yeni anlamam içimi eziyordu. Sağını solunu çekiştirdiğim parmaklarımın üzerine kapanan sıcacık eliyle. Ellerime eziyet etmeyi bıraktım. Tırnaklarımın parmaklarımın kenarlarına bıraktığı ufak yaralara değen dudaklarını hissettim. Öptü. Elimi öptü. Elimin üzerindeki YARALARIMDAN ÖPTÜ. Yaraların sızısı dindi aniden. Böyle ruhumu da öpse ruhumdaki yaralara da iyi gelir miydi? Gayriihtiyari dudaklarımdan içli bir nefes döküldü. "Burda bizden başka kimse yok"dedi ve elime narin bir öpücük daha bıraktı. "Biliyorum" diye mırıldandım. "Burda zırh kuşanmak zorunda değilsin" Öptü. "Burda güçlü olmak zorunda değilsin" Öptü. "Burda, benim yanımda benimle her şeyi paylaşabilirsin" Öptü. "Biliyorum"diye mırıldandım. "Konuşmak ister misin?"diye sordu. Yorgunluğumu,kırgınlığımı, içten içe kendimi nasıl yediğimi hepsini görüyordu. Günlerdir farkındaydı biliyordum ama onun sormaya benim anlatmaya cesaretimiz yoktu. "İsterim ama kelimeler o kadar ağır ki atamıyorum içimden"diye mırıldandım. Birkaç saniye sessizliğini korusada zaten elinin içinde olan elimi eline kenetledi ve ayaklandı. Hiç sesimi çıkarmadan gittiği yere peşinden beni de sürüklemesine müsade ettim. Sonunda bir ağacın altında durmuştuk. Elimi bırakıp yere doğru eğildiğinde sorgulayan bakışlarım ondaydı. Maşallah beyimizde kürekçi omuzları gibi geniş omuzlar olduğu için yerden ne topladığını göremiyordum ve yerden doğrulmasını merakla bekliyordum. Sonunda yerden doğrulduğunda elinde birkaç tane hindiba vardı. Bana uzattığı hindibaları yüzümdeki tebessümle aldım elinden. "Ne yap