"Yalnış yapmıştım, onunla oynamayı kabul etmiştim. Hiç ummadığım anda kendimi oyunun içerisinde bulmuştum. Piyon değildim, bebeğiydim. Onun bebeği..."
***
Alina ondan bir dosya hakkında yardım isteyen arkadaşına yardım ederek, bu tehlikeli dosyayı çözmeye başladı. Her bir ipucu, bu hayaletin avına yaklaşmasıydı.
Gecenin bir yarısı kapıya gelen oyun oynayalım sorusu, komik gelse de merak duygusuna engel olamayarak, bu teklifi kabul etmişti Alina. Çocukların oyunu sanmıştı, eğlenmek istiyorlardır, diye düşünmüşdü. Evet bu bir oyundu, yalnız bir sorun vardı, çocuk oyunu değildi. Bir tuzak.
Bir katilin oyunu.
Bir aşkın oyunu.
Bir ihanetin oyunu.
Bir kaderin oyunu.
"Çok geç küçük kız. Çok geç bebeğim. Beni hafife aldın, seni uyarmıştım küçük kız. Ama artık çok geç. Bu katil artık senin peşinde. Oyun daha yeni başlıyor..."
"Sen benim takıntımsın, Alina."
"Bebeğim, yalnızca benim bebeğim."
"Sihirlisin bebeğim, büyüledin beni."
"Belki de bu oyunun kurucusu sensindir kim bilir? Belki de o gülüşün, o bakışın bu oyunun yaranmasına bir nedendir Alvin?"
"Sana aşığım demem, sana, seni seviyorum da demem. Sana sadece şunu söyleye bilirim; Sana deliriyorum Alvin."
"O göz yaşlarının her bir tanesi, bir insanın nefesinin kesilmesine sebep olur biliyorsun."
"İlk defa adam öldürmüyorum güzelim, güzel gözlerinle bu kadar şaşkın bir şekilde bakma."
Tik tak. Tik tak. Zaman doldu; Oyun zamanı...
Efsaneler belki gerçektir, belki de değil..
Kadim lanet, paslı bir çapanın ucuyla yeniden gün yüzüne çıktı. O, gece kadar kara kan kadar kızıldı. Çığlıklarla beslenip, nur topu bebeklerin gülücüklerle süslenecek pembe dudaklarını ve anaların yüreğinde yeryüzüne sığamayacak kadar büyük sevgiyi soldurmak, bacalardan ağıt tüttürmek için geri döndü.
Tek bir amacı vardı: İntikam...
Mesleğinin baharında bir ebe; Julide.
Ve Kariyer basamaklarını tırmanmaya namzet Antropolog; Mehmet.
Ölüm etraflarında soğuk nefesiyle dolaşırken ikisi de içine düştükleri karanlıktan habersizdi. Çukurova'nın bereketli topraklarında bir köyde hayatları kesişti.
Atalarımız boşuna, "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz" dememiş.
Al ateşi, evlere düşüp ocakları söndürürken yürekler birleşmiş..