"Bu hayata tutunman için belli başlı kurallar vardır Vera." dedi adam elinde ki minik saati tamir etmeye devam ederken. Kafasını saatten kaldırıp karşısında duran genç kıza baktı. Gözleri. Yeşillerini kin bürümüştü, bu sadece birilerine özel bir nefret değildi dünyaya karşı verdiği soğuk savaşın kalıntılarıydı.
"Emin ol bu dünya sırf acı çektirmek için bile seni o kurullara uymadan yaşatır." dedi tükürürcesine. Fatih kaşlarını havaya kaldırarak kıza baktı. Tanışalı çok olmasa da saatler geçtikçe daha çok şaşırıyordu yaşına göre fazla ağır olan duygularına. Ne kadar dediklerini ciddiye alsa da, onu duymamış gibi yaparak konuşmaya devam etti fatih.
"Birincisi, kendini iyi saklamandır. Sen duygularınla, hareketlerinle, tavırlarınla bir bütünsün. Eğer kendini herkese açık edersen, kaybeden ilk kişi olursun. İnsan, insanla beslenir vera. En küçük açığında seni yerle bir eder. İyi bir gözlemci ol ama asla gözlenen olma." cümlesini tamamladıktan sonra derin bir nefes alıp, iki kez işaret parmağını şakağına dayadı fatih. "İkincisi ise akılda biter, duygularınla verdiğin her karar seni felakete sürükleyebilir. Ve duyguların gözünü bürüdüğünde ise olacak durumları göremezsin, hesap etmediğin bir şeye de tepki veremezsin. İşte o zaman dünya seni bu pişmanlıkla yaşatmaz." dedi.
"Alçin..." İsmimi nerden biliyordu bu kız? "İkizim, sen mi geldin? Göremiyorum, görmem gerekmez mi? Beni yanına almaya geldiğinde bile bana gözükmeyecek misin?" Bu kız neyden bahsediyor? "Annemde yanında mı? Bazen göremiyorum, sizin öldüğünüz günden beri oluyor. Beni bu adamlardan korumak için beni almaya mı geldin?" Bir kaç saniye gözlerim onda oyalandı. Ala'nın sesi bizi kendimize getirdi. "Alin hanım, biz Türk askeriyiz. Bir yaranız var mı? Gözlerinize mi zarar verdiler?" Ala'nın sorularını eş geçti kız. "Alçin burada değil mi? Ölmedim mi? Nasıl olabilir ki, kokusunu aldığ ıma eminim!"
...