Necip Uysal'ın zorlu hayat mücadelesini konu ediniyor.İstanbul Beyoğlu'nda bulunan Tarlabaşında derme çatma, yıkık dökük bir gecekonduda geçmekte bu olaylar...
Babasını akciğer kanserinden kaybettiği gece geriye kalan çocukluğunu, bir anda kocaman bir delikanlı olmak zorunda bırakmış hayat...
Annesi, kız kardeşi ile birlikte çöpten karton toplar, bir yandan okulunu devam ettirmekte ve o genç delikanlı başarılı bir okul hayatı sonucu onkoloji doktoru olur... Kız kardeşi de başarılı bir Avukat olur... Sanki o eski günler hiç yaşanmamış gibi görünse de hep içlerinde yaşayamadığı çocukluğu kalmıştır her ikisinin de...
Ortaokuldan beri bir kızdan hoşlanır. Tabiki kız da Necip Uysal'dan hoşlanır. Karşılıklı bir duyguydu onlarınki. Dizilerde filmlerdeki gibi zengin kız fakir oğlan aşkı gibiydi... Tesadüflere inanır mısınız? Tesadüf müydü, yoksa sevgileri saf mıydı da kader tekrar onları bir araya getiren? Rastlantı sonucu sevdiği kadını onkoloji servisinde tedavi için tekrar buluşturur. 2. evre kanser olan bu genç kadın iyileşme sürecinden geçer.
Necibin içi içini yer ve her an sevdiği kadının tıpkı babası gibi gün gelip ölecek diye hep korkuyla bakar hayata... Hayat bu defa Necip için acımasız olmaz Sevdiği kızın o yosun gözlerine vurgundur, yıllar geçmesine rağmen küçükken hediye ettiği kartondan çiçekleri saklamıştır. Necibin kızkardeşi ile çöpten topladıkları temiz kartonlara çiçek şeklini verip rengarenk pastel boyayla boyarlar ve sevdiği kıza hediye olarak verir o kadar maddi durumları olduğu halde nikahına bu kartondan çiçeklerle gelir onlar için manevi değeri yüksektir ve sevdiği kadınla evlenir ve çocuklarıyla beraber mutlu bir yaşam sürer, yarım kaldığı çocukluğunu çocuklarıyla birlikte tamamlar...
Hikayem basitti aslında, ödevim için modelim olmasını isteyecektim. Çabucak bitmesini istediğim, sıkıcı bir işten ibaretti. Renksiz hayatımın, renksiz olaylarından bir tanesiydi.
Tabii, nereden bilebilirdim ki solmuş renklerimi kendi renkleri ile renklendireceğini.