Müge, annesini karşısına alarak İstanbul'dan çocukluğunun şehri Ankara'ya taşınır ve ilk geceden sokakta kalır. Son parasıyla tuttuğu kıymetli evi, daha içinde bir gün bile geçiremeden, yangında kül olmuştur. Bunun üzerine Müge, geçici bir süre için abisinin en yakın arkadaşı Kaya ile birlikte yaşamak zorundadır.
Kötü haber, Kaya da en az abisi kadar kapalı devre bir profildir. Daha kötü haber ise, aylardır kendisini "Pelin" diye tanıtarak sahte hesaptan flörtleştiği karizmatik yabancı da Kaya'dan başkası değildir. Sanki bütün gezegenler sıraya dizilmiş ve Müge'ye kozmik bir şaka hazırlamıştır.
Ne gazetede astroloji köşesi yazarken sıktığı palavralar ne de "Sevgi Sezgin" rumuzuyla verdiği saçma ilişki tavsiyeleri, Kaya ile içine düştüğü düğümü çözmeye yardımcı olacaktır.
Müge, biricik kedisi Pekmez de dahil herkesin yalan söylediği bu dünyada hem geçmişin sırlarıyla yüzleşip hem de Kaya ile bu defa gerçek bir ilişki kurmayı başarabilecek midir? Peki Pelin ile Müge arasında kalan Kaya, gerçek aşkı seçebilecek midir?
Bu okuyacağınız hikâye bir denizkızının hikâyesi. Ama ne hikâye sizin bildiklerinizden ne de denizkızı. O zengin bir deniz ülkesinin yegâne prensesi değil ya da denizde kaybolan prensi kurtarıp ona âşık olacak da değil. Hele bir kayanın üzerinde yeşil bir denizkızı elbisesiyle oturanlardan hiç değil. Bizimkisi biraz Asi bir denizkızı. Bu da onun otuz yıllık hayatının hikâyesi. Ailesi, arkadaşları oldu. Sevdi, sevildi. Doğumu ve ölümü gördü. Şimdiyse tüm bunları anlatma zamanı.
"Bu hikâye tamamıyla gerçektir çünkü onu ben uydurdum."
*Şükrü Erbaş "Gittiği en büyük uzaklık evinden işi olanlara, ne aşk, ne özgürlük, ne barış anlatılabilirdi." diyor, Seni Korumak İçin başlıklı yazısında. Hikayeye başlarken bunu göz önünde bulunursanız sevinirim. :)